Sevmek günahkar gönüllerin harcı değil.
Siz hiç kendi feryadlarınızın sesinden sağır oldunuz mu. Vicdanınıza ebediyen bir körlüğe mahkum kesildiniz mi? Bir küçük çocuğun uçurtmasına kendi mahkum hayallerinizi astınız mı?
Geçmişin kırgınlığıyla büyü...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
I.
SARILAN HİÇ BİR YARA YOKTUR
İzin veriyoruz yanmaya bedenimizin vicdanımızın lime lime olmasına izin veriyoruz bazen aşkın üstesinden gelen bazı şeylerde oluyormuş her zaman galip gelemiyor yüreğine sindiriyor duygularını iyice yanıp kavruluyorsun ateşin içinde fırtınalar kopuyor yüreğinde iliklerinde hissediyorsun acını söndürmeye gelenin olmuyor içindeki feryadı duyan gören olmuyor kanıyorsun bir nasip değilmiş lafına ve hayatını tekrardan düzene koymaya çalışıyorsun.
Gelip çatmıştı o gün sabırsızlanıyordu, yüreğine sığmıyordu kalbi. bir oraya bir buraya koşturuyordu evin içinde. aradığını bulamıyordu. annesının hiç ellemediği sandığına ilk kez bu gün elini koydu belki annesi koymuştu diye düşündü. onun için değerli olan annesi içinde aynı değeri taşıyan babasından kalan gümüş küpeleri arıyordu. sandığın üstündeki eşyaları bir tarafa koydu kapağını açtı eliyle yavaşça aradı içini, küpe olan kutuyu. gözüne bir zarf çarptı sararmış eski bir zarf dışından da belli oluyordu baya yıpranmıştı elifin içine acemi bir merak oturdu her ne kadar açıp bakmak istemese de içindeki merakı dindiremiyordu daha fazla dayanamadı ve bıraktığı zarfı yeniden eline aldı. dikkatlice inceledi dışını ve zarar vermeden açmaya çalıştı içinde iki sayfa dolusu yazılar yazıyordu. elif başlangıçtaki yazıyı görünce bir hayli merakı artmıştı.
''sevgili nerminim ''
okudukça sönmeyen alevler yükseliyordu gözlerinden. yüzündeki yaşları elinin tersiyle sildikçe bir yenileri daha ekleniyordu içindeki feryadı susturtmaya yetmiyordu göz yaşları az önce heyecanından duramayan cıvıl cıvıl elifin yerini durgun beyninden vurulmuş elif yatıyordu bu öğrendikleri çok ağır geliyordu bedenine çığlıkları nice diyarları yıkardı içindeki feryat o kadar derindiki onu kurtarmazdı hiç kimse içi sölünceye kadar hıçkırıklı ağlayışına devam etti onca düşünce geçiyordu aklından daha yeni yeni iyileşmeye başlamıştı daha yeni sarılmaya başlanmıştı yaraları bu olamazdı bu sefer daha derinden kimsenin yetişemeyeceği dokunamayacağı yara yerleşmişti yüreğine. hayat çok güzel oynamıştı onunla çok güzel aldanmıştı üç günlük dünyanın rengine şimdi ne yapıcaktı mutluluğuna gözünü kapatarak koşucakmıydı yoksa bu kor ateşin ortasında yanmaya mı çalışacaktı?
insan oğlunun gözü doyumsuzdur istedikçe daha çoğunu ister, yandıkça intikamını almak ister, eridikçe küllerinden doğmayı seçer, nefreti körleştikçe yaralarını kanatmak ister.
sevgi bedeninde öfkesine nefretine kinine haps olmuştu birbir tüketiyorlardı sevgisini tam bir saat boyunca elif elindeki mektuplar cansız bedenini yatağa yaslamış boş anlamsız nefretle bakan gözlerini elindeki mektuba odaklamıştı. kapı çaldı orada öylece hissiz duruyordu dünya yansa umrun da değildi bir kez daha kapıya vurdu güler abla ama eliften ses çıkmıyınca korkmuştu saatlerce oradaydı merak etmişti onu kapı açılınca elif, apar topar elindeki mektubu zarfa iriştirip sandığa koydu. kapağını kapatmaya çalış elifin bu hallerini gören kadın soramadan yapamadı yanına çöküp elini elifin başına koydu.