Sevmek günahkar gönüllerin harcı değil.
Siz hiç kendi feryadlarınızın sesinden sağır oldunuz mu. Vicdanınıza ebediyen bir körlüğe mahkum kesildiniz mi? Bir küçük çocuğun uçurtmasına kendi mahkum hayallerinizi astınız mı?
Geçmişin kırgınlığıyla büyü...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
I.
TÜKENMİŞLİK
Çıkmazlar bütün yolları kapatmıştı karanlığa adanmıştı kimsesizliğe sürgün edilmişti artık zaman düştüğümüzde öpünce geçilecek kadar merhametli değil büyüyüncede geçilmiyordu insafsızdı bir o kadar nankördü dünden bu güne ne kaldı avuçlarımızda umut hala varlığını sürdürüyormu ya hayaller hala ilk günün hevezliğini koruyormu bana şeyi söyleyin güven gelirmi malum insan güvenmek istiyor tutunmak istiyor bir yerden eğer bir umut güven varsa kapatılır bütün avuçlar zamana inat.
Sol yanlarında kalp diye atan organ varlığını el mecbur sürdürüyordu. Gözlerini tavana dikmiş hayata inat bu anı düşünüyordu ileri yok gerisi yok şuan vardı içtiği yeminlerin hakkını vermek istiyordu ben can yakacam dediğinde gözlerin arzulanan intikam şimdi ensesinde geziyordu her an adını fısıldıyordu unutturmak yok yakmak var diye yanına bırakmak yok söke söke can almak var diye adalet bir terazinin iki kesesinde duran doğrulutan ibaretti elif bunları bir bir hatırlatıcaktı kanı soğuk ruhu bilenen bıcak kadar keskindi gözleri orası cehennem bakan yanar bakamayan ölürdü.
Elleri her iki yana doğru süzülen yaşlarıyla birleştiğinde durup duraksadı bu yaşlar kimin içindi neye üzülüyordu yetmemişmiydi yıllarca babası için döktüğü yaşlar şimdi bunlar kime aitti hala içinde bir yerlerde merhamet başmı kaldırıyordu. Bunlar olsa olsa mutluluk yaşlarıydı.
Yatağında bir sağa dönüp bir sola dönüp bir türlü ona uğramayan uykusu sarmıyordu acılarını unutturmasına o gözler uykusuzluktan perperişan olsada o beden yorgun argın olsada yinede uyku bu iyiliği yapıp uğramayacaktı. Eğer elif intikamına and içmişse uykuda gözlerine uğramamaya and içmişti.
Dönüp dolaşıp gözlerine sızmayan uykaya yenik düşüp yatağında doğruldu oda karanlıktı sadece dışarıdan sızan ayın ışığı aydınlatıyordu karanlık dünyasını içeriye davetsiz misafir gibi dağılan ağacın uzun dallarının gölgeleri her bir tarafa düşüyordu. Bir iki geri gidip geliyordu yatağında sabrı yoktu sabahın şafkının düşmesine içinde delice bir heyecan fırtınası kopuyordu dur durak bilmeyen.
Sessizce fısıldadı kendine ''ruhunda ölmek için tek bir zere bırakmadıkça'' durdur bağazını yakıp geçen acıya duraksadı ardından bitkin dudakları tekrardan acıya büründü ''bana rahat uyku yok'' kolları dizlerini daha bir sıkı sardı gülüşleri anlamsızca gözlerinde gezindi ardından dudaklarına sindi sonrasında odayı saracak sesli bir kahkaha yükseldi beraberinde acı bir feryat yerleşti gözyaşlarının gereksizce tutmak yerine saldı umursamadan gözleri ağaç gölgelerinde gezindi bağazı acıyordu yumruklardan sustuklarından söylediklerinden bugün bitmek yoktu inatla zaman daha çok uzuyordu geceye.
🖤
Gözleri elindeki yaraya takıldı kaçıp kaçıp sığındığı acılarına sardı gözleri evet bu ilk canının yakması değildi belki bunun gibi kaç canını yaktı can yaktı saymamıştı ama yine bununla yüzleşti avuçlarında sayısızca dikiş duruyordu yarayı bir iple yama yaparken neden bütün dünyanın acılarını ölümle yama yapamıyordu neden yine geç kalınmışlığa alıkoyuldu niye bu gün izin vermediler ölmesine kurlup gidecekti adı batan dünyadan can yakan hayattan savrulup gidecekti o da herkes gibi unutulacaktı dünlerde kalacaktı yıllarda tozlanacaktı ama yine unutulacaktı belki can yakarak belki can acıtarak yada can alarak elbet bir şekilde tozla toprakla yok olup gidecekti kırgınlığının haddi hesabı sayılmazken bir hesap sormadan çekip gidecekti bedel ödetmeden gözlerini kapatacaktı kırılmışlığı çok pişmanlığı büyük neden hala nefes alıyordu neden ona bu iyiliği yapıyordu hayat her seferinde aldığı nefesle öldürürken neden ölümün kıyısında bir kez daha aldığı nefesle can bulduruyordu.