Günümüz
Polis arabasından dışarıya bakarken gözüm doluyordu. Uğur ile yaşadığımız anılar aklıma geldikçe kendimi çok kötü hissediyordum. Keşke onu dinleseydim de dağ evinin arkasına gitmesine izin vermeseydim diyordum sürekli.
Bir bulut gibiydi şimdi o. Anılarıyla beraber yakınımdaydı ama dokunulmazdı. Aynı Yaşlı Amca- Ve Ben şarkısında söylendiği gibi. Bir bulut gibisin. Yakın ama dokunulmaz.
Yanımda oturan İrem'in burun çekme sesleri beynimi doldururken sadece o sese odaklanmaya çalıştım. Uğur'u daha fazla düşünmek istemiyordum. O acı sahneyi tekrar gözümün önüne getirmek istemiyordum. O sesi duymak istemiyordum artık kafamın içinde. O ölmüş olamazdı. Nasıl ölmüş olabilirdi?
İrem'e döndüm ve kahverengi gözlerinden sel gibi akan yaşlarını gördüm. Ona sormak istiyordum. Ne gördüğünü, bunların nasıl olduğunu. Bir şey bilip bilmediğini... Onun görmüş olması gerekirdi sonuçta. Silah sesi gelirken İrem'in çığlığı da duyulmuştu.
Ama ağlıyordu. Hem de çok fazla. Onu daha fazla üzmek istemiyordum. Sonuçta Uğur ve İrem'in arkadaşlıkları dokuz yıla dayanıyordu. Bizden çok önce tanışmışlardı. Böyle bir şeyi görmek onun için dehşet verici olmalıydı. Ve muhtemelen öyleydi de.
Bakışlarımı tekrar yola döndürdüm. Yağmur yağmaya başlamıştı. Ağaçlar, bitkiler, belki hayvanlar şu anda mutluluk naraları atarken yağmurun yağıyor olmasına bile mutlu olamaz bir haldeydim şu an.
Halbuki yağmuru çok severdim. Çünkü yağmurun altında ağladığım belli olmazdı. Kimse bilmezdi içimdeki yaraları.
Polis arabası aniden durduğunda hızlıca göz yaşlarımı sildim ve polislerin teker teker arabadan çıkmasını bekledim. Biz de çıktık ve polislerin arkasından yürümeye başladık. Yan tarafıma bakınca gözlerim Uygar'ı buldu. Hüzünlü bir şekilde gülümsedim. Aynı şekilde karşılık verdi.
Polislerin bazıları önümüzde, bazıları arkamızda duruyordu. Polisler karakola girerken biz de onları takip ettik ve arkalarından ürkekçe karakola girdik.
Komiser, halk ve ilişkiler bölümünde oturan kadına bir şeyler anlatmaya başladı. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve gözlerim yaşlı bir şekilde komiseri beklemeye başladım. Daha sonra komiser seslendi.
"İrem Sayar." dedi ve İrem'i işaret etti. Hemen kimliklerimizi tespit etmeleri değişik bir durumdu. Çok hızlı olmuştu. İrem bakışlarını komisere döndürürken ağlamaya devam ediyordu.
"İlk önce sen gel. İfade verme sırası ilk sende." İrem kafasını salladı ve komiserin arkasından sorgu odasına girdi. Komiser odanın kapısını kapattı ve bizi orada polislerle baş başa bıraktı.
Beklemeye başladım. O an kolumu sımsıkı tutan bir el hissettim. Arkamı döndüm elin sahibine bakmak için.
Barış kolumdan sertçe tutmuştu ve bana öyle bir bakıyordu ki ne yaptığına anlam veremedim. "O konuda hiçbir şey anlatmayacağız. Değil mi?" Gözlerimi devirdim. Anlamıyor muydu söylediklerimi bu çocuk?
"Barış, daha ne kadar söylemem gerekiyor acaba? Uğur'un ölümü ile alakalı bildiğimiz her şeyi anlatacağız. Eksiksiz her konuyu ama o konuda tek bir kelime bile etmeyeceğiz. Zaten bilmiyor olacaklar. Yeter artık. Şunu sormayı bırak. Uğur ölmüş sen hala o konuda kaldın." dedim bıkkınlıkla.
Barış'ın Uğur'un ölümünü değil de o hala o durumu düşünmesi ve önemsemesi çok sinirimi bozuyordu. Tabii ki o konuda hiçbir şey söylemeyecektim. Söylemeyecektik. Kafasını bu konuya bu kadar takması sinir bozucuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lunaparkın Kalbi
Novela JuvenilYaptığın seçimler, söylediğin yalanlar... Haksızlıklar, pişmanlıklar... Gerçekler, yalanlar ve ardı ardına açığa çıkan sırlar... Katiller, suçlular ve aslında katillerden de suçlu olanlar. Dostluklar ve güven... Almila, dostlarıyla kamptayken bir ol...