Günümüz
Merakla komisere bakmaya başladık. Komiser oldukça şaşırmış bir haldeydi. Biz ise meraklı bir haldeydik. Uygar'ın elini çok fazla sıktığımı fark edince canını acıttığım hissine kapıldım ve canını daha fazla acıtmamak için elini bıraktım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. O ise ellerini cebine soktu.
"Gençler, arkadaşınız Uğur intihar etmiş." Gözlerim dehşetle ve şaşkınlıkla açılırken nasıl intihar etmiş olabileceğini düşünmeye çalışıyordum. Bu... bu mümkün olamazdı. Uğur intihar etmiş olamazdı. Yaşadıklarından sonra böyle bir şey yapma olasılığı yoktu bile. Gözümden bir damla yaş düştü tekrardan.
"Na- Nasıl yani?" dedi Barış şaşkınlıkla. Tek konuşabilen oydu şu anda. Kaşlarımı çattım, bu mümkün olamazdı. Mümkün olmasına imkan yoktu.
"Otopside silahın çok yakın bir mesafeden ateş edildiği gözlemlenmiş. Yani bu da demek oluyor ki arkadaşınız kendine bilerek bunu yapmış. Yani intihar etmiş. Birinin yapmış olma ihtimali çok düşük." Komiserin bunu nasıl bu kadar sakin bir şekilde anlatabildiğini sorgulamaya başladım.
"Ama yine de başkasının yapmış olma ihtimali var." dedim dehşetle. Herkesin bakışları bana dönerken komiser kafasını iki yana salladı. "Peki ya silah? Silahın da oralarda bir yerde olması lazım. Değil mi?" Komiser dudağını yaladı. "Silah bulundu. İncelenmek için laboratuvara gönderildi."
Kafamı iki yana sallamaya başladım. Uğur intihar edecek biri değildi. İntihar etmiş olamazdı. Hele yaşadıklarından sonra kesinlikle intihar etmiş olamazdı. "Uğur intihar etmiş olamaz." dedim aynı şaşkınlığımla ve ağlarken. Herkesin ağladığını fark ettim ve daha da çok ağlamaya başladım.
Bir süre sonra komisere döndük ve komiserin konuşmasını dinledik. "Siz artık evinize gidin. Burada durmanıza gerek yok zaten. Eve giderseniz sizin için çok daha iyi olacak sanırım." Herkes kafasını salladı. Biz de gitmek istiyorduk artık buradan. En azından ben bir an önce eve gitmek istiyordum. Düşüncelere dalmak istiyordum. Hatta belki de düşüncelerde boğulmak.
Karakoldan çıktık. "İnanamıyorum." Volkan'ın sesiydi bu. "Böyle bir şeyi nasıl yapar kendine aklım almıyor." İrem'in burun çekme seslerini duyduğumda onu suçlamış olduğumuz için kendime kızmaya başladım. Hızlıca yanına gittim ve ona sımsıkı sarıldım. O da bana sarıldı.
"Almila..." dedi ama devamını getiremedi. Saçlarını okşadım yavaşça. "Tamam, tamam bir tanem. Geçti, sakin ol." diye onu rahatlatmaya çalışırken o daha da çok ağlamaya başlayınca başarısız olduğumu anladım. Ama yine de saçlarını okşamaya devam ettim.
Volkan iki taksi çağırmıştı. Ben, Uygar ve Barış bir taksiye, İrem ve Volkan da diğer taksiye bindi. Taksi hareket ederken olayları kavramaya çalışmaya devam ediyordum. Uğur intihar etmiş olamazdı. Bunu kabullenemezdim. Hiçbirimiz kabullenmezdi. Çünkü bu imkansızdı.
Barış "Nasıl abi ya? Uğur böyle bir şeyi nasıl yapar?" dedi. Kafamı salladım. "Yapamaz... Yapmaz." Uygar da kafasını aşağı yukarı salladı. "Uğur'un böyle bir şey yapmış olabileceğini sanmıyorum." dedi net bir şekilde. "Al benden de o kadar." dediğini duydum Barış'ın.
"Bir şey diyeceğim." dediğim anda ikisi de bana bakmaya başladı. Dudağımı yaladım ve konuşmaya başladım. "Bunlar bizden bir şey saklıyor olmasın." Uygar merakla kaşlarını çattı. Barış ise aynı ifadesini korudu.
Uygar dehşetle konuşmaya başladı. "Saçmalama Almila. Onlar polis. Yalan söyleyip bir şeyler saklayamazlar onlar." Barış kafasını iki yana salladı. "Bu olayı nasıl açıklayacaksın o zaman?" Kafamı aşağı yukarı sallayarak ona destek verdim.
"Uğur'un neler yaşadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu yaşadıklarının üstüne böyle bir şey yapmış... yapmış olamaz Uygar." Uygar dudağını yalayarak derin bir nefes verdi. "Haklısınız." dedi sonradan da. "Kabullenmiş olmana sevindim." dedim imayla. Belli belirsiz bir şekilde gözlerini devirdi.
"Peki neden?" dedi Barış merakla. Omuz silktim. "Bilmiyorum. Neden olabileceğini aklım almıyor." Uygar taksinin camından dışarı bakmaya başladı. "Neden bunu sakladıklarını ya da polislerle ne alakası olduğunu bilmiyorum ama bir katil olduğundan eminim." diye mırıldandı. Taksi şoförü duymasın diye fısıltıyla konuşuyorduk ama ne kadar çaba sarf etsek de şoförün bizi duyduğundan emindim. Ama adam söylediklerimize çok da kafayı takıyormuş gibi durmuyordu.
"Ne yapacağız peki?" dedim fısıltıyla. Barış anında cevap verdi. "Tabii ki de araştıracağız. Aynı dedektifler gibi." Gözlerimi devirdim. "Saçmalamayın. Biz dedektif değiliz. Ne kadar uğraşsak da bu gizemi çözmemiz imkansız."
Uygar kafasını iki yana salladı. "Hiç de bile Almila. Dedektif değiliz belki ama bizler zekiyiz." Gözlerimi devirdim ve karşılık verdim. "Zeki olmak yeter mi sanıyorsun? Dedektiflerin nasıl bir beyni var haberiniz var mı sizin?" Dehşetle konuşuyordum. Kendilerini dedektifler kadar zeki sanmaları aşırı saçma ve acınasıydı.
Bu sefer Barış konuştu. "Uygar haklı Almila. Bu gizemi çözebilecek tek kişiler biziz farkındaysan. Yapabiliriz bence. En azından bir deneyelim." Uygar da kafasını sallayarak Barış'a destek çıktı. Benim korktuğum o değildi ki zaten.
"Biz dedektif değiliz." dedim gözlerimi koskocaman açarak. "Biz matematik okuyan üniversite öğrencileriyiz. Üzgünüm ama gerçek bu. Artık bir gözlerinizi açın." Bunları söyleyerek gerçekleri onların yüzüne çarptım. Çarptığım gerçekleri görmezden gelmeyip dikkate almaları gerekiyordu.
Barış kafasını iki yana sallarken taksi durdu. Dışarıya baktığımızda Barış'ın evine geldiğimizi anladım. Barış taksiden çıkmadan bana son bir şey söyledi. "Bence en azından bir düşün Almila. En azından düşün. Bunu başarabiliriz." Ve taksiden çıktı. Taksi hareketlenirken evin adresini verdim. Taksici kafasını salladı ve sürmeye devam etti. Zaten Barış ile evlerimiz çok yakındı. O yüzden hemen eve varacaktık.
"Almila, biliyorum. Bu senin için de zor ama... ama en azından çözmeye çalışmalıyız." Derin bir nefes alarak bakışlarımı ona döndürdüm. Ellerini tuttum ve açıkça konuşmaya başladım. Asıl korktuğum şeyi söylemek istiyordum artık.
"Uygar, benim asıl korktuğum şey bunu başaramayacağımızı düşünmeme değil. Asıl korktuğum şey masum birini suçlama ihtimalimiz. Masum olan birine suçluymuş, katilmiş gibi davranma ihtimalimiz. Masum olan birine hayatını zindan etme ihtimalimiz. Bunu yapamam ben Uygar, yapamam. Dedektif değiliz ve bu gizemi tamamen doğru bir şekilde çözemeyiz. Belki de katil olmayan birini suçlayacağız. Ne biliyorsun?"
Uygar gülümsedi ve ellerimi daha da sıkı tutmaya başladı. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Çözeceğiz Almila. Ben de masum birine suç atmak ve hayatını zindan etmek istemiyorum tabii ki de. Kimse istemez. O yüzden emin olmadan, delillerimiz olmadan, kesinlikle demeden o kişiyi suçlamayacağız. Emin olabilirsin."
Uygar'a güveniyordum. Söylediğinin sonuna kadar arkasında duracağını da biliyordum ve bundan emindim de ama içimde yine de bir şüphe vardı, korkuyordum. Birine haksızlık yapmaktan korkuyordum.
"Güven bana Almila."
"Sana her zaman güvendiğimi biliyorsun Uygar."
Gülümsedi. Gülümsedim. Bir süre sonra "Tamam. Bu yolda senin yanındayım." dedim kendimden emin bir tavırla. Gülümsemesi büyüdü ve sırıtışa dönüştü.
Senin yanındayım Uygar. Sonsuza kadar, ne olursa olsun. Hep sana güveneceğim ve hep senin yanında olacağım. Seni bir an bile yalnız bırakmayacağım çünkü sen beni her şeyimsin. Her zaman da öyle kalacaksın.
...
Umarım beğenmişsinizdir. Bu bölüm biraz kısa oldu.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lunaparkın Kalbi
Ficção AdolescenteYaptığın seçimler, söylediğin yalanlar... Haksızlıklar, pişmanlıklar... Gerçekler, yalanlar ve ardı ardına açığa çıkan sırlar... Katiller, suçlular ve aslında katillerden de suçlu olanlar. Dostluklar ve güven... Almila, dostlarıyla kamptayken bir ol...