Evet. Evet. Sakinim. Kimse bize bakmıyor. Ahh ne saçmalıyorum ben tabii ki herkes bize bakıyor çünkü Mert'in bir kızla okula el ele gelmesi normal bişey değildi. Ne benim için ne okul için ne de bu dünya için. Mert elimi biraz sıkarak ona bakmamı sağladığında yüzünde o beni deli eden, içimdeki bütün siniri, üzüntüyü alan ve içimi fırın gibi ısıtan gülümsemeyle karşılaştım. Okuldan içeri girdiğimizde bize bakan bakışlara onlarcası eklendi. Kızlar kıskanç bir şekilde bakarken Mert'in elini daha sıkı sıktım vr o benim sürtükler mesajı verdim. Herkes birbiriyle bize bakarak fısır fısır konuşuyordu. Sanırım buna alışmaşıydım ya da onlar buna alışmalıydı. Sürtükler. Dolabımın önüne geldiğinde Mert'te kendi dolabına benim iki yanındaki dolaba gittim. Kitapları alıp dolabın kapısını kapatırken arkamdan gelip belime sarıldı ve yanağını yanağıma sürttü. Dokunduğu yerler yanıp, uyuşurken dizlerim beni zar zor taşıyordu. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığında önce nefesini hisssedip ürpersemde teninin tenimde olmasını seviyordum.
"Öpsene beni."
"Ne."
"Duydun işte beni buradaki aç gözleriyle bana yiyecek gibi bakan kızlara kime ait olduğumu göstermek istemez misin bebeğim."
Yine aynı ses tonunu kullanıyordu. Bir şey yaptırmak isterken ki ses tonunu kullanıyordu. Bir yandan haklıydı. Buradaki kızlara patron kimmiş gösterelim. Kollarını serbest bıraktığın da ona döndüm. Parmak uçlarımda hafifçe yükselerek dudaklarımın bu muhteşem şah eserle bulunmasına birkez daha izin verdim. Kollarımı boynuna doladığımda beni belimden tutup kendine çekti ve öpüşmemizi derinleştirdi. Daha önce birinin dilinin ağzımda olma fikri bile yüzümü buruşturmama sebep olurken şimdi Mert'le bu yaptığımız şey hoşuma gidiyordu. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama ilk defa olmamasına rağmen ilkmiş gibi hissediyordum. Ne kadar süre böyle kaldık bilmiyorum ama nefessiz kaldığımı anladığım zaman geri çekilmem gerektiğini anladım. Ölüceğimi bilsem bırakmayacağım dudakları iki saniyelik bir nefes için bırakıyordum. Geriye çekildiğimde yüzündeki ukalaca gülümsemeyi gördüm. Allahım sana geliyorum. Gel beni ye. Gel beni mıncır diyor yaa resmen.
"Harika işti bebeğim. Dilini konuşmak dışında başka şeylerde de kullanmana çok sevindim. " dediğinde omzuna bi tane vurdum yüzümün kızardığı tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktu.
"Mert çok ayıp." dediğimde başımı yere eğmiştim. Baş parmağıyla yüzümü kaldırıp, gözlerini gözlerime sabitledi. Alnımı alnına yasladı.
"Ben seni hak edecek naptım." Diye fısıldadı.
"Bilmeeeem." Dedim. Şirin bir tavırla.
"Ama sen bana böyle bakarsan öperim bak."
"Buna itiraz edeceğimi sanmıyorum." Dedim ve muhteşem dudaklarıyla bir kez daha bulunmasına izin verdim dudaklarımın. Bu sefer sadece küçük bir öpücük kondurdu ousa ben hiç bitsin istemiyordum.
"Her ne kadar seni öpmemi istesen de benim için önemli olmasa da senin için önemli olan derslere girmek zorundayız." Dedi burnumu sıkarken sanki içimi okumuş gibi. Normalde başka biri bu hareketi yapsa ağzının ortasına bir tane patlatırdım ama o yapınca hiç bitmesin istiyordum. Elimi yine sıkı sıkı tuttu. Bunun bana ne kadar güven verip iyi hissettirdiğini bir bilse keşke. Uzun zamandır yani anne ve babamı kaybettiğimden beri bu kadar iyi hissetmiyordum. Sınıftan içeri girdiğimizde ağzı bir karış açık Yağmur'u gördüm. Her şey o kadar çabuk gelişti ki olanlardan ona bile haber veremedim. Bugün Mert'le oturmak isteyeceğimi düşünmüş olacak ki kitaplarını alarak başka bir sıraya doğru gidiyordu. Giderken koluma ufak bir cimcik attı ve neler olduğunu anlatmak için fazla vaktin yok güzelim dedi ve boş bir sıraya oturdu. Sınıfa Berk ve Deniz girdi. Yağmur'un yanı boştu ama Berk onu umursamayarak sınıfın sürtüklerinden birinin yanına oturdu. Piç. Onun aksine Deniz yüzünde sıcak bir gülümsemeyle Yağmur'un boş olan yanına oturdu. Yağmur'da buruk bie gülümseme yolladı. Onu böyle görmek beni üzüyordu. Bu yüzden belki bu konuyla ilgili Mert'in ağzından bişeyler alabilirim düşüncesiyle bu konuyu daha uygun zamanda konuşmak için aklımın bir köşesine not ettim. Şu anda daha önemli işlerim vardı. Mert'i izlemek gibi. Heyyy bem bencil felan değilim. Sizin de yanınızda bir Mert otursa dikkatinizi toplayamazdınız.
"Ağzının suyunu sil. Salyalı bir kızı öpmek istemiyorum" dediğinde omzuna bir tane daha vurdum. Sen hiç kendini benim gördüğüm gibi gördün mi acaba diye içimden geçirdiğimde gerçekten ağzımın suyunun aktığını fark ederek silmeye çalıştım.
"Seni gördüm. "
"Susar mısın artık. Utançtan ölmek istemiyorum." Diye siteö ettim.
"Utanmak en çok sana yakışıyor. "
Bu iltifatı hoşuma giderken ilk dersin hocası çoktan sınıfa gelmişti.
Sıkıcı sekiz dersin ardından size iyi gelecek tek bir şey varsa o da okul dolabınızın kapağını kağattığınızda yarım ağzıyla size sırıtan bir Mert ve size eve bırakacağı gerçeğidir. Bu sefer onun elini ben tuttum ve sıktım. Beni şaşırtarak elimi öptü. Heyecandan ölünseydi. Çoktan ruhuma el-fatiha yani. Okuldan dışarı çıktığımızda yavaş yavaş yürüyorduk. Mert'in sizin yanınızda olma düşüncesinin bile size verdiği güven duygusu paha biçilmezdi.
"Bakın burada kimler varmış. Yeni aşk böcekleri. "
Sarp'ın iğneleyici ve mide bulandıran sesini duymamla yüzüm buruştu. Mert sinirleniyordu hem de çok çünkü boyundaki kaslar seyiriyordu. Aralarında ne var bilmiyorum ama Mert'in ağzını yüzünü dağıtmak istediğini anlayabiliyordum.
"Siktir git Sarp."
"Ne kadar kabasın Mert sana hiç yakışıyor mu yeni oyuncağının yanında."
Ne diyordu bu piç böyle. Yeni. Oyuncak. Mı. Beynim kelimeleri zorlukla algılıyordu. Mert'in kolunu aniden çekmesiyle kendimi yerde buldum. Duyduğum tek şey Mert'in Sarp'a atttığı yumrukların sesiydi. Bir kere de herşey güzel gitse ne olurdu. İlla bir bokluk çıkıp herşey alt üst olmak zorunda mıydı???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Bana Aşıksın
Teen Fiction" Bir kelebeğin kalbini kırdığında ertesi gün özür dileyemezsin. "