"Elise, açıklayabi-"Elise, Alexander'ın konuşmasını dinlemeden sertçe kapıyı kapatıp dışarıdan gelen koşma sesleriyle terk etti odayı. Alexander bakışlarını tekrar bana çevirdi. Şaşkın olan ifadesi yine sinire dönüştü. "Sen!" diyerek tekrar bana yakınlaştı. "Onu bilerek buraya çağırdın değil mi?!"
Ne?
"Bana yapışan kendinsin, hiçbir şey yapmadım ben! Sadece endişelenmesin diye biraz konuşacağımızı söyledim ona. Böyle bir şey yapacağını nereden bileyim be?" Tamam nazik olmak buraya kadardı. Eğer bir cümle daha kurarsa saçlarına yapışıp kafasını duvardan duvara vuracaktım.
"Amacım yalanını ortaya çıkarmaktı. Bunu ikimiz de biliyoruz. Başka bir nedenden sana yakınlaşacağımı düşünmüyorsun değil mi?" Kurduğu cümleyle sinirden güldüm. "Düşünmüyor muyum? Bana yakınlaşacağını düşünmeyi bırak, yanıma yaklaşmanı bile istemiyorum senden. Bunu hâlâ anlayamadın mı?" Sözlerimle beraber beni anlayamıyormuş gibi bir bakış attı.
"Evet anlayamıyorum, nasıl bu kadar değiştiğini anlayamıyorum. Sen..." ara verip beni baştan aşağı süzdü. "Sen kendin gibi değilsin, sanki farklı birisin." Vay, doğru tahmin etmişti. Gün boyunca dediği tek doğru şey olabilirdi bu.
Kendimden emin bir şekilde her kelimeme vurgu yaparak konuşmaya başladım. "Ben seni sevmiyorum!" Artık tak etmişti. Anlama sıkıntısı mı vardı bu çocuğun?
Kollarımı iki yana açarak hırsla salladım. "Sevmiyorum işte sevmiyorum! Ne kadar zor olabilir bunu anlaması?" Şimdi de bana tuhaf olan benmişim gibi garip bakışlar atmaya başlamıştı. Hey, buradaki değişik ben değil oydu. Asıl benim ona öyle bakmam gerekiyordu!
Derin bir şekilde nefes aldım ve sinirimin geçmesini bekledim. "Hem Leydi Elise saraya nasıl bu kadar kolay girebildi ki? Odanıza kadar geleceği hiç aklıma gelmediğinden soruyorum." Alexander bakışlarını benden çekip odada gezdirdi "Ona istediği gibi merkez saraya girme iznini verdim," diye mırıldanmasıyla sinirlerim tekrar tavan yaptı.
Onu şimdi öldüreceğim!
"O zaman sıkıntı sendeymiş ben ne yapabilirim?" Kendisiyle saygı çerçevesinde konuşmadığımı yeni fark etmiş gibi sinirli bir bakış attı. Bunu görünce masum bir şekilde gülümsedim ve sesimi alçaltarak devam ettim. "Hem, neden hala burada bulunuyorsunuz ki? Leydi Elise'in peşinden gitsenize." Dediğimle Elise'in varlığını yeni hatırlamış gibi bir aydınlanma geldi yüzüne. Hey hadi ama, unutmuş olamazdı değil mi?
"Onu tamamen unuttum." Pekala, unutmuştu.
İnsan sevdiği kızın varlığını nasıl unutabilirdi? Bu çocuk tam bir fiyaskoydu.
Aydınlığa ulaşan Alexander hızlı bir şekilde odayı terk etmeden önce benim de merkez saraydan ayrılmam gerektiğini söyledi ve bu sözü yine beni sinirlendirdi. Odasına çok meraklıydım sanki.
Alexander odadan ayrılınca kendime güvenen tavrım tuzla buz oldu ve omuzlarım düştü. Her şeyi mahvetmiştim...her şeyi.
Aptallığım yüzünden şimdi olaylar çok daha kötü bir şekilde değişebilirdi. Acaba Elise'in Alexander ile konuşmasını hiç engellemese miydim? O kadar uğraşım boşuna mıydı? Gerçekten bir şeyleri değiştirebileceğimi mi sanmıştım?
Derin derin nefes aldım. Pes etmemeliydim, en ufak bir şeyde yıkılacaksam dik durmanın ne anlamı vardı?
Kendimi biraz toparlayabildiğimde merkez sarayı terk ettim ve bahçeye çıktım. Odama kesinlikle gidemezdim. Eğer Cindy odamdaysa ve bu halimi görürse bir ton soru sorardı ve ben darmadağın olmuş duygularımı kontrol edip her şeyi düzgün bir şekilde anlatabileceğimi hiç sanmıyordum. O yüzden şimdi bahçede yapayalnız bir şekilde kendi halimde dolaşıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Yaşam 1-2
Historical Fiction| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu diğerlerinden ayıran mükemmel bir dış görünüşü veya herkesi şaşkına çevirecek zengin bir hayatı yoktu. Ancak kötü bir hayata da sahip değildi...