Merhaba canlarım yeni bir bölüm ile yine sizlerle birlikteyim. Daha önce diğer hikayelerimde yaptığım gibi, bu bölümde Kardelen kızlarımızı anmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Üyesi olmaktan gurur duyduğum Çyydd'nin yüz aklarını anmak benim için gönül borcu ve tabi ki Türkan Saylan hocamızı da rahmetle anıyorum. Keyifle okumanız dileğiyle. Sizi seviyorum.
Sonbaharın ılık esintisi, kumsaldaki sıcak kumların üzerinde oturan genç kadının sarı saçlarını ahenk içinde dans ettiriyor ve uçuşan saçları duru yüzünü sevgi ile okşuyordu. Kadın kumsalda neşe içinde koşturan kızını gülümseyerek seyrederken, kalbinin en gizli köşesinde sakladığı hüzün yavaş yavaş ortaya çıkmak için onu zorluyordu.
Canından çok sevdiği evladı parlayan gözleri ile etrafta koştururken, onun baba özlemine hiçbir zaman çare bulamayacağını bilmek, Çağlayı kahrediyordu. Öyküye her ne kadar sevgi dolu bir aile vermiş olsa da ileride babasız olmanın eksikliğini yaşayacağının farkındaydı. Oysa küçükken ne hayaller kurmuştu. Âşık olduğu adam ile evlenecek ve onu seven adam ile birlikte çocuklarını sevgi dolu bir ailede yetiştirecekti. Çocukları onun çektiği yoksulluğu ve acıları asla çekmeyecekti ama hiçbir zaman hayaller ile gerçekler birbirini tutmuyordu. Bebeği de onun gibi baba özlemi ile büyümek zorundaydı. Evlenmeyi düşünebilse, belki Öykü de baba diyeceği birine sahip olacaktı ama Çağla kalbinden atamadığı adamın yerine, başka bir adamın karısı olmayı asla düşünemiyordu. Bu belki bencilce bir düşünceydi ama başka bir adamın ona dokunduğunu düşünmek bile midesini bulandırıyordu.
Genç kadın dalgın bakışlarla kızını seyrederken, farkında olmadan yine yıllar öncesinin zorluk dolu hatıraları onu içine çekti.
Önce canından çok sevdiği annesi geldi aklına. Çocuk denilecek bir yaşta kendisinden yirmi sekiz yaş büyük bir adamla istemeden evlendirilmiş ve mutsuzluk dolu bir hayata adım atmıştı. Babası ilk eşi öldükten sonra, kendi çocuklarından bile küçük olan bir kızla evlenmeyi normal gören zihniyete sahip bir adamdı. Aslında Çağla dedesi yaşında olan bu adamı her zaman sevmişti. Çünkü, genç yaşlarında huysuz ve sert mizaca sahip olan adam, yaşlandıkça daha mülayim bir kişi haline dönmüş ve kızından sevgisini ve şefkatini esirgememişti. Ama kızına gösterdiği anlayış, asla karısı için geçerli değildi. Karısına karşı her zaman sert ve acımasızdı. Çağla her sabah kalktığında çocuk aklı ile küçük ellerini havaya açar ve akşam olmasın diye Allaha dua ederdi. Çünkü akşam o yattıktan sonra, babasının annesini dövdüğünü bilmek ve annesinin sessiz çığlıklarını duymak, o küçücük kalbini param parça ediyordu. Babasının, annesini neden dövdüğünü, yıllar sonra anladığında ise, yüreği dağlanmış ve çok sevdiği babasına kalbi nefret dolmuştu. Hatta kendisinin de o gecelerden birinde ana rahmine düştüğü anlamak ve bir tecavüz çocuğu olduğunu bilmek, uzun süre kendisinden bile tiksinmesine sebep olmuştu.
Neyse ki, o sekiz yaşındayken babasının ölümü ile annesi huzura kavuşmuştu. Kavuşmuştu, kavuşmasına ama bu seferde onları bekleyen yoksulluk canlarından bezmelerini sağlamıştı. Şiddet ve tecavüzün kollarından kurtulurken, bu kez de fakirlik dört bir yanlarını sarmıştı. Babasının ilk eşinden olma abileri, erkek olmanın verdiği güç ile ellerinde ne var ne yoksa almış ve anne kızı onlara bağımlı hale getirmişti. Çağla küçücük yaşına rağmen, annesinin durumuna üzülüyor ama elinden bir şey gelmiyordu. Onun çektiklerini çekmek ve öyle bir hayat yaşamak istemiyordu. Bu yüzden de okumasının gerektiğini düşünüyordu. O okuyacak ve annesini de bu cehennemden kurtaracaktı. Bu yüzden yaşıtları sokakta oynarken, o kısıtlı imkanları ile hiç durmadan ders çalıştı. Gece gündüz demeden eline ne geçtiyse okudu.