4.BÖLÜM YARA İZLERİ

1.4K 66 15
                                    

Keyifli okumalar :)
__
Eve tekrar vardığımda mutlu olmuştum. Herkesten uzak, güvende olduğum bir evim olduğu için şükür ediyordum. Melek uyumuştu. Ona yaptığımın, yaşattığımın haksızlık olduğunun farkındaydım ama elimen bu kadarı geliyordu.
Geceyi kızlarımın yanında geçirdim. Altıma bir sandayle çekip, ikisinin yatağının arasındaki boşlukta, sandalyede oturarak uyudum.

Güneş, odayı aydınlattığında uyanmamak için direndim ama boynumda hissettiğim ağrı ve gözlerimi taciz eden ışık buna büyük bir engeldi.
Sol elimi boynuma götürerek uyandım.

"Of." dedim ve kalktım sandalyemden.
Hangi kafayla sandalyede uyumuştum bilmiyordum.
Hemen banyoya gidip, soyunup duş aldım. Duşun sonunda biraz rahatlasamda, hala ağrı hissediyordum. Bu sabahta kahvaltı etmeden çıktım evden. Son günlerde işler yoğunlaşmıştı. Özellikle yeni sayımızın yakında çıkacak olmasından kaynaklanan bir yoğunluk vardı.
Arabama binip şirkete gittim.
Gözüme çarpan ilk şey Mustafanın yine azimle çalışmasıydı. Çalışanların başında durup her şeyi kontrol ediyordu. En az benim kadar emeği var bu dergide diyebileceğim tek insan oydu belkide.
Odama girer girmez sekreterim de geldi.
"Saat 4 te reklam ajansıyla bir toplantınız var. Bunlar da imzalamanız gereken evraklar." dedi, Jale ve evrakları masama bıraktı.
"Teşekkür ederim. Bana sert bir türk kahvesi söylermisin?" dedim.
"Tabii, başka bir isteğiniz?"
"Yok teşekkür ederim." diye cevap vermemden sonra odadan çıktı Jale.

O çıktıktan sonr evrakları sırasıyla imzaladım.
Derginin şimdiye kadar hazır olan kısmını gözden geçirdim ve beğenmediğim yerleri işaretleyip, geldikleri yere yolladım.

Dün Melek'e öyle haksız davrandığım için vicdan azabı çekiyordum. Bunu bir şekilde düzeltmek için bir şeyler yapmalıydım. Aklıma gelen en kolay çözüm ise bir akşam yemeğiydi.
Jaleyi odama çağırıp, akşam sekize, güzel bir restorandan yer ayırtmasını istedim, ardından da Melek'e mesaj attım.
"Aşkım, akşam 8 de hazır ol. Çocukları Elife bırak. Seni seviyorum."

Telefonu bir kenara bıraktıktan sonra gece olacakları düşündüm. Büyük ihtimalle sevişecektik.. Bunu bilmek içimde bir sıkıntıya yol açıyordu.

•••
Saat 4 e yaklaşmıştı. Mustafayı da yanıma alarak şirketin girişinde reklam ajansından gelecek kişileri bekliyorduk.
Bir kaç dakinanın ardından arabaları gözüktü. Önce Ali bey, sonra Sinan indi arabadan.
"Hoşgeldiniz." dedik birlikte. Tokalaşmaların ardından toplantı odasına geçtik. Ben masanın başında, Mustafa sağımda. Ali ve Sinan solumda oturuyordu.
Sinan hemen yanımdaydı. İki de bir suratıma bakması beni ciddi derecede rahatsız etsede bir şey diyemiyordum. Sadece bana bu teklifi kabul ettiren Mustafaya kızıyordum içten içe.

"Bu sözleşmemiz." dedi Sinan ve bir dosyanın içinden çıkardı sözleşmeyi. Kağıdı elime alıp bir kaç maddeyi gözden geçirdim. Sonrasına Mustafaya uzattım ve ilk reklam fikirlerini geçirdim gözden. Yaratıcıydılar ama ben yinede daha özdl şeyler bekliyordum.

"Ana fikirler güzel ama bizim dergimiz özel bir dergi. O yüzden daha özel bir reklam, daha çarpıcı bir reklam bekliyorum."

Bu sözlerimin Sinanın hoşuna gitmediğ çok açık belliydi. Kendi fikirlerinin çok iyi olduğundan emindi.

"Nasıl bir şey isterdiniz Yusuf bey?" diye sordu. O 'bey' kelimesini ne kadarda zorla söylediğini seziyordum. Bir zamanlar kullanıp, attığı birine bey diyordu.
Bunun ne kadarda hoşuma gittiğini farkettim o an. Bana bey diyordu. Onun patronuydum, iş vereniydim.

"Nasıl bir şey olacağına siz karar vereceksiniz. Reklamcılar sizsiniz. Ben sadece özel olmasını istiyorum." dedim.

Gözüm iki de bir suratındaki yara izine kayıyordu. Ben sebep olmuştum o ize.
İçim gitmişti o gün. Sevdiğim adamın alnını yarmıştım.

Yeni AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin