BÖLÜM 2 | LEZÂ'DA AND İÇMEK

73 10 12
                                    

önceki bölümün başında sizlerden tarih istemeyi unutmuştum ama eğer şimdi buraya bu bölüme başlama tarihinizi yazarsanız çok sevinirim.

sertab erener-incelikler
cem adrian-yağmur


-LEZÂ'DA AND İÇMEK-

"Ben, sen her gece sıcak yatağında kanlı kâbuslar görürken yatağının altında saklandığı yerden çıkıp, sana ve sevdiklerine zarar vermesinden korktuğun o canavarım."

Gece Yücezade

Dakikalardır hareket halinde olan arabanın içerisinde garip bir sessizlik hakimdi. Gözlerim yola kayıyor, akıp giden asfaltta kendimden parçalar buluyordum. Kısa çizgiler. Onlarca değil, yüzlercelerdi. Kırık parçalarım gibi her yana savrulmuş ve gittiğim her yolda ne olursa olsun beni takip ediyorlardı. Bazen onları görmezden gelmeye çalışırdın, dik omuzlarını gökyüzüne kaldırıp derin nefesler alırdın. Hatta belki içinden defalarca 10'a kadar sayardın. Hayır, seni rahatlatması için değildi, bu zaten bir işe yaramıyordu. Tek amacın saydığın sayılara odaklanmak ve içindeki o iğrenç ve ağır hissi saydığın süre kadar unutabilmek içindi. O an seni kurtarabilirdi, ama daha fazlasına yaramazdı. Sonuçta ne değişebilirdi ki? Arkanda bıraktığın yol da, gitmen gereken uzun yollar da yine o sonu gelmez kırıklıklarla doluydu. Sen ne kadar görmek istemesen de onlar hep varlardı.

Tanrı'yı görmese bile onun varlığını kabul ediyordu insanlık. Onu göremiyor olman onu inkar etmen için geçerli bir sebep değildi. Tıpkı buna benziyordu. Bazen görmediğin şeylere körü körüne inanırdın. Tek fark bazen gerçekten var oldukları için, bazen de bir şeylere inanmaya ihtiyaç duyduğun için...

Yıllarca bir şeyleri sevmek istemiştim. İçimdeki sevgi bitmek tükenmek bilmesin ve ben bu yükün altında ezilerek can vereyim diye dilemiştim Tanrı'dan. Henüz bana böyle bir şey vermemişti. Bana kalırsa bu benim için bir istek değil, ihtiyaçtı. Bu sayede kafamı oyalayabilirdim. Yine, yıllarca gördüğüm insanlara hayretle bakmıştım. Çünkü altında ezildikleri sevgi yüzünden depresyona giriyor, bu uğurda kilolar alıyorlar ve kilolar veriyorlardı. Verem olan, sevgisine karşılık bulamayan fedakar insanlar, yine karşılık bulamadığı sevgileri için ölüyorlardı. Bir şarkı açtığımda herkes yorumlara kendi mahvoluş hikayesini anlatıyordu. "Tek derdiniz bu mu?" diye özenmiştim onlara yıllarca. Sevgi neydi ki? İnsan içinde yaşattığı sevgiden de darbe yer miydi? Ben sevgisizlikten de darbe yemiştim. Nefretten yemiştim. Bazen şiddetten yemiştim. İçimde depremler yaratan hastalığımdan ve ataklarımdan darbe yemiştim. O ilaçlardan ve uyuşturdukları zihnimden yemiştim. Lanet olası hastaneye kitlenip, kapılara yumruklar indiren akıl hastalarının savurduğu küfürlerden darbe yemiştim. Gözümün önünde infaz edilen ihanet edenlerin, yere akan kanlarından darbe yemiştim. Bilemiyordum, en acısı hangisiydi ama ben kendi babamdan darbe yemiştim. Bir kez olsun birisini seveyim istiyordum. Herkesin abarttığı, yere göğe sığmayan aşktan da bir darbe yiyeyim ve diğer hiç bir derdimi düşünemez olayım istemiştim. Bunu sadece geriye kalanları unutabilmeme çare olması için istemiştim. Eğer sevgi ve aşk adını verdikleri bu duygu bu kadar güçlüyse beni öyle bir mahvedecekti ki az önce sıraladığım hiç bir lanet duygu beni yenemeyecekti ve dahası ben onları düşünemeyecek kadar acı dolu olacaktım. Öylesine acı dolacak, öylesine mahvolacaktım ki bir daha başka hiç bir şeye üzülemeyecektim. Ama biliyordum, insanların tabiri ile 'boktan' bir duygu' olarak tanımı yapılan bu lanet bana dokunamayacaktı bile ve ben yine kendi boğulduğum havuzumun içinde nefes alabilmek için atmaya çalıştığım kulaçlarımın arasında boğulmaya devam edecektim. Umarım... Umarım o şey bana da bir gün dokunurdu ve ben düştüğüm bu koca okyanusun içerisinde o küçücük havuzun içindeki çaresizliklerimi unuturdum. Kısacası, inanmak istiyordum. Tanrı'ya mecbur, inanmaya ise muhtaçtım.

ATEŞ TUTTUĞUN YERİ AYDINLATIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin