"Günaydın, prenses. Eğitimin başlayacak, hazırlanma zamanı" diye bir ses getirdi bilincimi yerine.
Gözlerimi yavaşça araladığımda, bu sesin Likosa ait olduğunu gördüm.
Ama uyanmak için daha çok erkendi!!!
"Beş dakika daha" diyerek doğan güneşe sırtımı döndüm ve üzerimdeki örtüyü, iyice üstüme çektim.
"Beş dakika falan yok, Liva. Daha önümüzde, koskoca eğitim planı var ve tehlike altında bir evren. Tembelliğe lüzum yok, derhal yataktan kalkıyorsun!" Diye emrederek konuştuğunda sinir olmama neden oldu.
"Dinlenmezsem, evrenini kurtaramam, bay ukala. Daha fazla uykumu açma ve defol git odamdan" dedim gözlerimi açmadan ama nafileydi, uyku çoktan bedenimi terk etmişti. Likosta çıkmamış, kollarını göğüsünde birleştirmiş şekilde, önümde dikiliyordu.
Gözlerimi açtığımda bana, daha doğrusu, gözlerime pek alışamayan Likos, biraz geriledi.
"Bö!" Dediğimde, titresede kendine çekidüzen vererek "Aşağıda seni bekliyorum. Eğitim alanı biraz uzak, fakat burayı daha iyi tanıman için yürüyerek gideceğiz. Ona göre giyin" dedi odanın kapısına doğru ilerlerken, sonra bir şeyi unutmuş gibi "Ha, bu arada oradaki, senin için yapılmış bir telefon. Yanından ayırma, nasıl kullanılacağını sana öğretirim" diyerek çıktı odadan. Bense, kaçan uykum ile yatakta doğruldum. Camdan baktığımda, dışarıdaki muazzam manzara ile karşılaştım. Aşağı evren denilen yerin tersine, burası mükemmel gözüküyordu. Rönesanstan kalma gibi yapıların etrafı yeşilliklerle çevrelenmişti ve ortaya mükemmel bir görüntü çıkarmıştı. Aralardan çıkan pembe, çiçekli ağaçlar ise yeşilliğe renk katmış, manzarayı inanılmaz kılıyordu.
Burası harikaydı. Keşke Christe görebilseydi. Acaba ne yapıyordur şu an? Beni merak ediyor mudur? Yoksa okula gitmiş, kafa mı dağıtıyordur?
Bunları düşünerek, yataktan kalktım ve odadaki dolaba doğru ilerledim. Kapağını açtığımda karşımda, modern duran güzel spor kıyafetleri belirdi. Hemen sporcu şortu ile sporcu atletimi giyip dolabın yanındaki aynada kendimi süzdüm. Gözlerime baktığımda Likosun alışamadığı şeyin sürekli değişen rengi olduğunu fark etmiştim. Normal zamanda duygularım çok yoğun olunca değişen göz rengim burada öylesine bile şekilden şekile giriyordu. Şu an ise oldukça parlak turuncu rengine bürünmüştü. Daha fazla gözlerimle oyalanmamam gerektiğini fark ederek, gece bıraktığım yerdende telefonumu aldım ve odadan çıktım. Krallıkta, herkesin şık giyimine karşı çok absürt durmuştu üstümdekiler ama yapacak bir şeyim yoktu.
Eğitime elbise ile gidemezdim sonuçta. Zar zor bulduğum merdivenlerden inerek, kapıda beni bekleyen Likos'un yanına gittim. Hazır olduğumu görmek için beni süzdüğünde durduk yere çatıldı kaşları.
Ve önüne dönerek, yürümeye başladı. Evden, daha doğrusu saraydan çıktığımızda, çarşıya benzeyen büyük bir yerin içinden geçtik. Burası insanların pazarlarına benziyordu ama daha farklı şeyler satılıyor gibiydi.
"Burası, bizim halkımızın çarşısı. Genelde, şifacılar için malzeme satarlar"dedi yanımdan ilerleyen Likos, açıklama yapar gibi. Çok güzel bir yerdi. Her şey bir düzende gibi, cıvıl cıvıl renkleriyle oldukça göz alıcı duruyordu.
Likos beğendiğimi anlamış olacakki, bakışlarıma masumca bir tebessüm etti.
Çarşıdan çıktığımızda, iki katlı güzel evler girdi görüş alanıma. Bizim evlerimize benziyorlardı, sanki hiç fark yokmuş gibiydi hatta ama yürüdüğümüz yerde oyun oynayan çocukların yaptığı şeylerle, farklılıklar göz önüne geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RANORA
FantasyArrok hükmünün sürdüğü bölgede Arrok kralı iblis kanlılar ile açtıkları büyü kitabının yasak bölümünden safkanları değiştirecek yüce kanları barındıran sıvıyı hamile kuaris kraliçesinin karnına enjekte eder. Öyle bir gücün o fetüsü öldürmesi gerekir...