Masanın üzerindeki cips kasesine uzanıp birkaç tane cipsi ağzıma attım.
"Hayır! Bak, onu öyle değil, böyle çözeceksin." Sophia'nın elindeki kalemi ve silgiyi alıp ilk yazdıklarını sildim, sonra da formülü yazıp soruyu anlatarak çözdüm.
Tam o sırada elinde kola dolu bardaklarla Belle geldi.
Dün Belle ile anlaştığımız gibi bugün onların evine ders çalışmaya gelmiştim. Geçen birkaç gün içinde okula gelmeyen Sophia son gördüğüme göre biraz daha iyi ve rahat gözüküyordu.
Belle de yanıma oturup masanın üzerindeki birkaç sayfa ödevi çözmeye başladı.
Sophia yine kendi kendine soruyla ölümüne cebelleşmeye başladığında ben de sessizce Belle'yi izliyordum.
"Ben asla bu dersi veremeyeceğim!" Sophia sıkıntıyla nefes verip kalemi masanın üzerindeki kitaba fırlattı. Bakışlarım ondan yana çevrilirken Belle de bıyık altından ona gülüyordu.
"Sen bana mı güldün?" Sophia kaşlarını çatıp arkasındaki yastığı Belle'nin kafasına fırlattı.
Daha ben ne olduğunu anlayamamışken ikisi de ayağa kalkıp oturma odasındaki koltukların yastıklarıyla birbirleriyle savaşmaya başladılar. Ben sandalyenin üzerinde şok olmuş şekilde otururken onların ciddi mi yoksa eğlencesine mi dövüştüğünü sorgularken Belle eliyle sertçe Sophia'nın kafasına vurdu.
Sophia Joker gibi deli gibi gülmeye başladığı sırada Belle yaptığına pişman olmuş gibi duruyordu.
Neler oluyor burda?
Sophia aniden Belle'nin sırtına atlayıp onu saçlarından çekmeye başladığı sırada aniden ayağa kalktım.
"Hey! Sophia! Tanrım ne yapıyorsunuz?" Salonun ortasında deli gibi tepinirlerken bu ikisine 2 metre bile yaklaşmak ölüm tehlikesi gibi bir şeydi.
Ben sesim çatlayana kadar bağırıp onları ayırmaya çalışırken bir anlık oluşan sessizlik içinde kulağımıza kapı sesi doldu.
Sophia ve Belle aniden durup birbirlerinden ayrılırken korkarak birbirleriyle bakıştılar.
"Hassiktir, hani bunlar gelmeyecekti bugün eve?" Sophia'nın Belle'nin suratına dehşetle bakarak söylediği şeye anlam vermeye çalışırken Belle üzerime doğru koşup beni kollarımdan yakaladı.
"Kaç!" Yüzündeki endişeyle kendimi korkuya kaptırıp ne yapacağımı bilemeden etrafta koşuşturdum.
"Cehennemin bodyguardları geldi." Sophia sarhoş gibi kendi söylediğine gülmeye başladı.
"Sophia! Git ve oyala onu!" Belle beni pencereye doğru iteklerken Sophia hoşnutsuzca ona baktı. "Neden ben yapacakmışım? Benim değil senin baban!" Sophia'nın fısıldayarak ettiği isyana Belle göz devirerek cevap verince Sophia sinirle nefes verip saçlarını düzeltti.
Doğru ya onlar üvey kardeşti.
İkisinin de saçları ve üstü darmadağınık görünüyordu. Sophia oturma odasından çıkıp koridora ilerlediğinde Belle de camı açıp beni dışarı çıkartmaya çalışıyordu.
"Hadi hızlı ol ve pencerenin altında veya çalılıkların arkasına gizlen. Ben bir şekilde yolunu bulup ayakkabılarını ve eşyalarını sana veririm!"
"Ne? Niye? Kim geldi ki- hey Belle!" Ben daha sözümü bitirmeden Belle camı kapatıp perdeyi örttü. Ayağımda sadece çorapla çimenlerin üzerinde eğilerek biraz ilerledim.
Perdenin kapatamadığı, pencerenin küçük bir bölümünden içeri gizlice bakmaya çalıştım.
Babaları olduğunu tahmin ettiğim adam ve kahverengi saçlı bir kadın içeri girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cԋɾιʂƚɱαʂ Gιϝƚ ☆ Larry Stylinson
Fanfiction"Gidiyorum." Harry'nin sesi titremişti. Louis kaşlarını çattı. "Ne?" "Bu şehirden, senden... gidiyorum." Yayımlanma tarihi ~ 4 Mayıs 2020