üç

1.8K 275 408
                                    

Elimdeki ekmek poşetiyle salına salına yürürken dilime takılmış olan şarkıyı mırıldanıyordum.

"İki ekmek aldım, eve gidiyorum.
Biri büyük biri küçük iki ekmek al-"

Bir anda şarkı söylemeyi kesip gördüğüm kişiyle donup kaldım. Karşımda duran genç adam, geçen sefer evimin önünde gördüğüm kişiydi. Yine evimin önündeydi ve bir şey ararcasına etrafına bakınıyordu. Bu mahalleye yabancıydı, sanırım bir tanıdığı için gelmişti.

Yürüyüşüme kaldığım yerden devam edip evimin önüne ulaştım. Beni fark edince biraz afallamış gibi görünse de hemen eski haline döndü.

Yakışıklı he...

Yardımcı olmak adına ona doğru birkaç adım yaklaştım. Yeni insanlarla konuşmakta pek iyi değildim ve utangaçtım. Ama bu gencin yardıma ihtiyacı vardı sanırım.

"Birine mi bakmıştınız acaba?" diye bir soru yönelttim. Sesimi duyunca gözleri beni buldu. Yüzünde anlamsız bir şaşkınlık vardı. Gözleri... Yutkundum.

Ağın olayım, fırlat beni spidey.(!)

"Bir arkadaşımı bekliyorum ben, teşekkür ederim." dedi bakışlarını kaçırarak.

Sesi, insanın içine içine işliyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp anladığımı belli edercesine başımı salladım. "İyi günler o zaman."

Hafifçe tebessüm ettiğinde çenesindeki küçük gamzeleri fark ettim.

"İyi günler," dediğinde tebessüm ettim ve arkamı dönüp dış kapıya yöneldim.

Eve girdiğimde burnuma dolan tanıdık ev kokusu burnuma doldu. Yalnız, hava biraz sıcaktı. Mutfağa gidip kendime soğuk su doldurup birkaç yudumda hızlıca içtim. Ev havasız kaldığı için biraz serinletmek adına balkonun kapısını açtım. Tam içeri geçiyordum ki, tanıdık bir ses geldi kulağıma.

"Alo... Abi, ben Doğa. Nasılsın?"

Yeşil gözlünün ismi... Doğa.

Doğa.

Doğa.

Doğa.

Çok güzel, çok.

Acaba geçip onu dinlesem terbiyesizlik etmiş olur muydum?

Sanmam. Sonuçta burası benim evimin balkonuydu ve istediğim zaman çıkıp hava alabilirdim, kimsecikler de karışamazdı. Tabii buna hava almak denilirse.

Hayır, kendini avutmuyorsun. Yok öyle bir şey. Şşş.

Usulca balkona geçip yere çöktüm. Böylece beni kimseler göremezdi. Sessiz olup ona kulak verdim.

"Sağ olasın abi, ben de iyiyim. Üç ay tatile girdik ya, çalışıyorum işte."

Oo, efendi çocuk.

"Yok, öyle işler değil. Ortaokul öğrencilerine özel ders veriyorum."

Oo, zeki çocuk.

Güldüğünü işittim. "Tamam, kızma ya. Bıraktım sigarayı."

Oo, sağlam çocuk.

Sesi biraz durulur gibi oldu. "Sağlığım iyi şimdilik. Şükür, atlattım kanseri."

Ne... Kanseri mi atlatmıştı? Annemi benden alan hastalığı atlatmış mıydı?

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Böyle konularda çok hassas olurdum. Daha fazla dinleyemeyeceğimi fark edince gizlice ayaklandım ve içeri gir-

emedim.

"İnsanları dinlemek ayıp değil mi, sarı kafa!"

Yeşil gözlünün sesiyle kendimi hızlıca eve atıp balkon kapısını örttüm. Bana sarı kafa demesi umrumda bile değildi. Şu an çok fena rezil olmuştum.

Ben, Leyal Mavi.

20 yaşında, üniversite öğrencisi, öksüz, babasının destekleriyle yaşayan, ciddi anlamda yalnız, bu boktan dünyayı ancak çiçeklerin güzelleştirebileceğine inanan, doğru yerde fakat yanlış zamanda olduğunu düşünen, her daim güçlü, çok özgüvenli ama tek yeteneği şarkı söylemek olan sarı kafa.

İşte yine rezil oldum.

-

arkadaşlarım, hikâyeyi kısa tutmayı planlıyorum. yani 10-15 bölümlük falan düşünüyorum. bilginize♡^^

yıldızlara asılı intihar ipleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin