dört

1.6K 259 178
                                    

Kadın, o sabah da kabusundan kan ter içinde uyandı. Ah şu kabuslar... hapsolmuştu uykularına.

Yatağının yanındaki şişesini alıp birkaç yudum su içti boğazından geçebildiği kadarıyla. Ellerini saçlarından geçirdi ve yorganı üzerinden atıp balkona gitti. Onu anlayan tek yer, balkondu. Birkaç saniye etrafa baktı. Güneş yeni yeni doğmuştu. Saatine baktı, 6.23. Daha çok erkendi.

Her korktuğunda yaptığı gibi sandalyeye oturmak yerine balkonun soğuk zeminine çöktü ve başladı şarkı söylemeye.

"Sen eskiden güzel bakardın gözlerime

Sen eskiden anardın beni kurduğun her cümlede

Şimdi içi boş bir rüya bıraktın ellerime

Kaçamadım, kurtulamadım, hayalin her zaman peşimde"

"Ne depresif bir şarkı bu? Başka bir şey yok mu bugün?"

Yeşil gözlü?

Leyal, oturduğu yerden hızlıca kalkıp balkondan aşağı baktı. Balkon ve aşağısı arasında çok bir fark yoktu zaten, balkon alçaktaydı.

Aşağıya bakar bakmaz gözleri, adamın yeşilleriyle buluştu. Yüzünde umursamaz fakat olgun bir tavır vardı. Gözlerindeki yaşanmışlıklar, onun acı çektiğini belli ediyordu adeta.

Genç kız, Doğa'nın saçlarına baktı. Bir zamanlar dökülmüş olan saçlarına... Şimdi ellerini usulca uzatsa o saçlara, adamın yüreğini okşar gibi okşasa, tüm acılar yıldız olup parlasa ve gökyüzündeki yerini belli etse...

Doğa ne nerdi buna?

Leyal tüm bunları sadece birkaç saniye içinde düşünmüş olduğu için kızdı kendine. Adamın belki sevgilisi vardı, belki sevdiği vardı, belki de... evliydi? Neden olmasındı ki. Bir yabancı için böyle şeyler düşünmesi yanlıştı.

Ama bu güzel bir yanlış, diye düşünmeden edemedi Leyal.

Doğa, bu sağır edici sessizliğe daha fazla dayanamadı. "Sabah sabah efkarlanmak da ne? Erik dalı falan söylesen ya."

Leyal kaşlarını çattı. "Erik dalı mı?" Ardından aklına takılan şeyle öne atıldı. "Ayrıca, 'başka bir şey yok mu bugün?' derken? Bak 'bugün' dedin. Önceden de mi dinledin sen beni?"

Hem güzel hem de zeki, diye düşündü Doğa kalbi iyice hızlanırken. Bu kız onu deli ediyordu. Bu güzel, hayallerinde bile sesini dinlediği kadındı. Yüreğine ev sahipliği yapandı.

"Yo, yok dinlemedim. Sadece okul için bu yoldan geçiyordum bazen ve tesadüf eseri duyuyordum seni. Böyle yüksek sesle şarkı söylersen komşuları da rahatsız edersin bak, demedi deme."

Nasıl derdi ki, 'senin o güzel sesini biraz daha fazla duyabilmek için her yere geç kalıyorum' diye?

"Şu an okullar yaz tatilinde." dedi Leyal ukala bir tavır takınmaya çalışarak. Saçmalamayın, tabii ki de takınamadı.

"-dum dedim zaten. Hani geçmiş zaman eki kullandım?"

Leyal omuz silkti. "Her neyse." Sonra tek kaşını kaldırıp sordu. "Bu saatte ne işin var burada, evimin önünde? Yine arkadaşın için mi geldin yoksa?"

Doğa tam içinde bir ağırlık hissettiği için geldiğini söyleyecekti ki; Leyal'in ıslak, kahverengi gözlerini fark etti.

"Ağladın mı sen?"

"Hayır."

"Ağlama, yakışmıyor."

Yine diyemedi, 'ağlarsan içimdeki yıldızlar tekrar tekrar ölür' diye.

Sadece cebinden selpak paketini çıkarıp sevdiğinin balkonuna doğru fırlattı. Leyal paketi havada yakalayıp tebessüm etti. İçinden bir peçete alıp gözlerini sildi.

"Teşekkür ederim, yeşil gözlü."

Doğa, kalbine kelebekler hücum edermiş gibi hissetti.

"Yeşil gözlü mü?"

Leyal usulca aşağı yukarı başını salladı.
"Evet."

"Sevdim bunu... sarı kafa."

Leyal ilk defa ona sarı kafa denildiğinde mutlu oldu. Doğa'nın söylediği en ufak şey bile sebepsizce samimi ve sevecen geliyordu.

Yine de yapısı gereği çemkirdi Leyal.

"Şöyle demeyi keser misin?"

Tabii buna çemkirmek denilirse.

Doğa omuz silkti huysuz bir çocuk gibi. Ardından ufak bir tebessüm bırakarak mahallenin sonuna doğru yürümeye başladı. Leyal, onun bu tuhaf hareketine anlam veremedi bir an. Sonra elindeki selpak paketinin varlığını hatırlayınca fazla uzaklaşmamış olan Doğa'ya seslendi.

"Hey, selpak paketini unuttun!"

Doğa arkasını dönmeden yürümeye devam etti ve elini 'sorun yok' dercesine kaldırıp indirdi. Ardında kalan şaşkın kadını da kalbine koyduğu gibi yürüdü, gitti.

yıldızlara asılı intihar ipleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin