1/Leonardo

5.9K 450 286
                                    

O kadar güzel oldu ki normalde övmem ama bu kitabımın tutmasını diliyorum.

Hayalet okuyucu olmayın lütfen.

Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim.

Bütün olayları götümden uydurdum, hiçbir isim veya hiçbir olay gerçek değildir.

İyi okumalar 💜

11 Nisan 1860 - Gwangju dönemi
Onu özlediğim aklıma doldukça, gücünü yitirmiş bir harabe gibi yalnız hissediyorum kendimi. Saatlerce susuyorum, oysa konuşmayı ne kadar çok sevdiğimi bilirdi. Gece, en güzel sevişmemizi yaparken bile susmazdım. Bilse ona ne kadar ihtiyacım var, anlatsam kendisini o da özlerdi. Yalnız ruhların kalıplaşmış feryatların sıkıcı sözlerini canlandırmak istemiyorum. Bundan birkaç gün önce birisi neredeydin dese onun kalbindeydim derdim.

Uzun yolculukların adamı olmadığımı bildiği halde beni yollamaya çalıştığı sisli yalnız çıkmak sokaklarda sürekli kayboldum. Oysa ki sadece sevgisine muhtaç, saf bir adamdım. Yirmi tane kalbim olsa içinde o olan hariç diğerlerini önüne dizip tereddüt etmeden verirdim.

Yine sustum, ben susmayı en çok ondan öğrendim.

"Son gecemiz öyle değil mi?" Kaşlarım çatılırken Taehyung'a bakış attım. Son geceydi, buradan götürülmek, sürgün edilmek adına verdiğim son göz yaşıydı. "Saraya gidiyoruz?" Kafamla onu onaylarken koca kamyon dolusu zavallı kadınlarda gözlerimi gezdirdim. Yarısının eşleri tarafından satıldığına adım gibi emindim.

Bizim ne işimiz vardı? Harem için bu kadınları toplamışlarken biz ne yapacaktık? Bir kadın olmadığım halde pazarlanıyor muydum? Ben de mi gözden çıkarıldım? Beni satan kişi Leonardo dediğim sevgilimin kendisi miydi? Oysa ne çok severdi miniğini. "Saraya geldik bile." Konuşmamıza dahil olmak isteyen genç kıza döndüm. Öylesine saf, öylesine güzeldi ki yüzünde kir tutmuş siyah tozlar kusursuz çehresini kapamaya yetmiyordu. "Sizi neden getirdiler?" Omzumu silkip birkaç dakika önce dağıtılan zeytinli ekmeği ağzıma tıktım.

"Bilmiyorum, sanırım ailesi olmayanları topluyorlar." Taehyung sanki çok önemli bir şey söylüyormuş gibi sesini kısıyorken kıkırdayıp  kalan ekmek parçasını sardıktan hemen sonra cebime tıktım.

"Duyduğuma göre harem kurulmuş, yeni kadınlar alacaklarını söylediler lakin siz kadın değilsiniz." Karşımızdaki duvara sırtını daha çok yaslayıp çıplak bacaklarını göğsüne kadar çekti. Biraz arsız, biraz hayatına düşkün bir kadın olduğu hareketleri ve üslubundan belliydi.

Buraya zorla getirilmediği, prensle sevişmek istediğini kim görse anlardı. Prensin ona hayır diyeceğini düşünmüyordum zaten, kadınlardan hoşlanmıyor olmama rağmen bu kadını yatakta rahatlıkla hayal edebiliyordum.

Kamyonun kapısı açıldığında içeriye giren güneşe gözlerimi kısıp alışmayı denedim. "Kalkın." Diğerleri gibi kamyondan inip etrafımı inceledim, hangi prensin sarayında olduğumuza emin değildim, tek temennim Jeon hanedanlığında olmamaktı.

Daha önce görmemiştim fakat Leonardo'nun dediğine göre oldukça büyük bir krallıktı. Beni terk etmeseydi ondan daha fazla şey öğrenebilirdim. Yarım bıraktığı sevginin tadını cıvkı çıkana kadar kullanırdım.

Leonardo benim en güzel aşkım, duyguları ilk defa tattığım en güzel adamdı. Koreli olmasına rağmen isminin böyle olması beni de şaşırtmıştı. Her gün evime gelip o güzel, tavşanı andıran dudaklarıyla yanık tenime öpücükler bırakır ardından geceye kadar sevişirdik.

Bana topladığı güzel zambakları odamda saklıyordum, şimdi ise getirildiğim krallıkta ondan uzaktım. Getirilmeseydim de uzak kalacaktım. Keskin zevahirini göremeyecek, dudağının altındaki beni öpemeyecek, kemikli parmaklarını tombul parmaklarımın arasında hissedemeyecektim.

Leonardo °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin