Bir sonraki bölüm final arkadaşlarım. Bu yayınladığım 2. Bölüm haberiniz olsun.
Medyayı izleyin...
İyi okumalar
××1 aydır buradaydım, zaman kavramını unutmuş olsam da ayın kaç kere göründüğünü saymak hesap yapmamda yardımcı oluyordu. Benim için bırakılan erzaklar gün geçtikçe azalıyordu. Susuzluk boğazımı kurutuyor, beni elden ayaktan düşürüyordu.
Artık özlemim sadece Jungkook ve arkadaşlarıma değildi, güneşin saçlarıma değen ışığını, rüzgarın bedenimi titreten esintisini de özlemiştim. Kar yağmak üzereydi, eskisinden daha soğuk olan sarayda artık sıcaklık diye bir şey yoktu.
Ben gerçekten ölüyordum.
En azından son kez Jungkook'u görmek, son kez ona veda etmek isterdim. Öpmek aklımın ucundan bile geçmiyordu, amacım o güzel suratını görmekti.
Kapıdan gelen zincir sesiyle yerimden kalktım. Uzun süre sonra ilk defa duyduğum bu ses heyecanlanmama yetiyordu.
"Hala ölmemiş." Aşina olduğum muhafızın sesi kulaklarıma dolduğunda yüzüm düştü. Jungkook olduğunu düşünmek isterdim. "Kralım ne yapmamız gerekiyor?" Yanıma gelip koluma giren muhafızlara bakma fırsatım olmadan gözlerim bağlandı.
Zaten zar zor ayakta duruyorken başkalarının yönlendirmesi benim için hiç hoş değildi. "Öldüreceğiz, Jungkook gelir gelmez." Kaşlarımı çatıp çırpınmaya başladım fakat işe yaramıyordu.
En azından bu görüntüyü Jungkook'un görmesini istemezdim. Onu üzmek, ölümümle cezalandırmak istemezdim.
"Lütfen onu çağırmayın." Dudaklarım titriyordu. Korkuyordum, ölmekten değil Jungkook'u ağlarken görmekten.
Aklıma gelen Anka kuşu kolyesiyle burukça gülümseyip muhafızlara ayak uydurdum. Önümü göremesem de dışarıya çıkartıldığımı ince tişörtüme değen rüzgardan anlıyordum." Hazırladınız mı yeri?"
"Evet, arka tarafta." Sürüklemeye devam ediyorken kulağıma değen deniz sesiyle içim rahatladı. En azından güzel bir yerde ölecektim. Buraya ilk geldiğimde denizin sesini duysam da görememiştim, ağaçlar tüm görüş alanımı kapatıyordu.
Yerde diz üstü oturup verdikleri komutları dinledim.
Hiçbir şey görememek, elim ayağım bağlı üşümek o kadar zordu ki ölmek işime geliyordu. Arkadan bağlanan ellerim, sımsıkı kapatılmış gözlerim özgür olmadığımı suratıma tokat gibi çarpıyordu.
"Jungkook nerede kaldı?"
"Birazdan burada olur kralım."
Yüzümü buruşturup sesin geldiği yöne doğru tükürdüm. "Umarım oğlunuz kellenizi kopartırken de bu kadar mutlu olursunuz." Omzuma abanan muhafız yüzünden inleyip yana devrildim. Anında kaldırdı, yerde bile rahat yoktu.
Tüm alanı dolduran fayton sesi, işittiğim Jungkook'un çığlık atar gibi bağırışlarıyla etrafıma bakmaya çalıştım. Karanlık olsa da sanki görebilecekmişim gibi kafamı sağa sola çeviriyordum.
Çözülen gözümdeki kumaş parçası ve Jungkook'un gözlerimin önünde çırpınışlarıyla vücudum titredi. Onu tutmaya çalışan muhafızlara karşı güç gösterisinde bulunsa da işe yaramıyordu. "Baba yapma." Gözünden akan yaşları silmeden, çırpınmaya devam etti.
Ben ise öylece durmuş Jungkook'a bakıyordum. Gözlerimi kırpmıyor, boynuma değen demir parçasını hiçe sayıyordum.
Ölecektim...
"Hepinizin kellesini alacağım." Bütün muhafızlarda bakışlarını gezdirip tekrardan bana döndü. "Korkma Jimin, ölmeyeceksin." Gözündeki çaresizlikten yalan söylediğini anladım.
Ağzımdan kaçan hıçkırık, yüreğimi burkan sözleri aklımı allak bullak ediyordu. Yalan söyledi, ilk defa değildi belki ama bu yalanların en kötüsüydü.
Öleceğimi o da biliyordu. Çırpınışları son bulacak, belki de ölü bedenimle rüyalarına dalacaktım.
"Jungkook." İlk kez duyduğu sesime karşı çırpınmayı kesip gözlerime baktı. "Ölürsem kolyemi çıkarma, benimle kalsın." Buruk bir gülümsemeyle bakışlarımı daha yeni gördüğüm denize çevirdim.
Tıpkı benim gibi çırpınan dalgalar neredeyse bacağıma kadar uzanıyordu. Deniz bile beni içine çekmek istiyordu.
"Seni seviyorum." Gözyaşlarımı omzuma silip gökyüzüne baktım. Tam o anda bir kar tanesi düştü, yıllardır hayalini kurduğum kar tanesine tutunmak istedim.
"Hayır..." Bağırdığı sırada sırtımdan içeriye giren kılıcı net bir şekilde hissettim. Ağzım acıyla açılırken şiddetlenen kar taneleriyle yana doğru düştüm. Toprağa karışmamak, ruhumu Tanrı'ya geri vermemek adına çırpınsam da öksürük gibi çıkan kan boğazımı yakıyordu.
Muhafızlar onu bırakır bırakmaz yanıma gelip kafamı dizinin üstüne koydu. Korktum, güzelim üstünü ağzımdan çıkan kan kirletir, benden tiksinir diye.
"Jimin, gözlerini açık tut." Delirmiş gibiydi, suratıma tokat atsa da gözlerim titriyordu. Çalıştım, gözlerimi açık tutmaya, ölmemek için nefes almaya.
Olmuyordu, sanki sırtımdan içeriye giren kılıç kalbime değiyordu. Henüz çıkarılmayan kılıç yüzünden acım iki katına çıkıyorken kanlı ellerimi yüzüne çıkarıp okşadım.
Üzerime düşüp duran kar taneleriyle neredeyse kaybolmak üzereydim.
"Ağlama." Acıdan dolayı sesim bile çıkmıyordu. "Üzgünüm, kaybettim." Kaybetmiştim, aşkımız için savaşmak bana zor gelmişti.
"Yaşayacaksın." Güldüm çünkü yalan söyleyip kendisini avutmaya devam ediyordu. Ben yaşamayacaktım, cılız bedenim o kadar çok kan kaybetmişti ki artık yaşarsam bu benim için mucize olurdu.
"Ölmek istemiyorum." Uzun süredir tuttuğum gözyaşlarım çığ gibi büyürken gömleğine tutunup üşüyen bedenimi karnına doğru bastırdım. "Yaşamak istiyorum." İrisime düşen yaşına karşı gözlerimi kapattım. Bana doğru yaklaşıp dudağımı öpmesine izin verdim.
Son nefesimi onunla öpüşmek için harcıyor olsam da buna değerdi.
İlk kar taneleri ardından kollarım yana düştü.
Jeon Jungkook
Kafası dizime sertçe düştüğünde dudaklarımız ayrıldı. Ölmüştü, son nefesini beni öpmek adına harcamıştı. Yapamazdım, onsuz ben hiçtim.
Kafamı göğsüne dayayıp ağlamaya devam ettim. Tam o sırada sırtıma giren kılıç yüzünden acıyla bağırdım.
Sırtımdan babam tarafından vurulmak, ilk aşkımla bu şekilde ölüyor olmak canımı yakıyordu. En azından Jimin acısız bir ölümü hak ediyordu.
Artık yalnız değildi, kavuşmamızın arasından biraz zaman geçse de cennette yan yana olacaktık.
Babam ikimizin de ölümünü yazmıştı, ses etmeden canımın çıkmasını bekledim. Kafam eskiden deli gibi atan kalbinin üzerindeydi, ağzımdan çıkan kan ince tişörtünü kirletiyorken gözümün önüne doğru uzanan Anka kuşu kolyesine baktım.
Belki, bir ihtimal Jimin takrardan karşıma çıkacaktı. Kar tüm bedenimizi üşütürken muhafızlarla birlikte kaçan babama bakmadım bile.
Ve son nefesim, son gözyaşım, son aşkımdı.
Ben de ölüydüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leonardo °Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ "Muhafızlar ne duruyorsunuz, zindana atın." Leonardo'nun Prens Jeon olduğunu nereden bilebilirdi ki? Seme¡Jk Uke¡Jm