9/At arabası

1.4K 219 91
                                    

Benim için çirkin kasaba, güzel kasaba diye bir yer yoktu. Benim için onun bulunduğu kasaba, bulunmadığı kasaba vardı.

Şayet onun olmadığı bir kasabaya denk gelecek olursam yaşamak ne kelime, ölüm bile birleştiremezdi bizi. Yanında, dizinin dibinde durup güzel suratını inceleyemeyeceksem yaşamanın ne anlamı vardı ki?

"Sürgün edileceksin." Apar topar getirildiğim kralın odasında boynum eğik olanları algılamaya çalışıyordum. Jungkook'un odasından ayrıldıktan sonra kafama geçirilen çuval ve aldığım darbe yüzünden neler olduğunu henüz anlayabilmiş değildim. "Sürgün edilecek ve yaptığın saygısızlığın cezasını çekeceksin." Kafamı kaldırıp kralın suratına baktım.

Korkmuyordum, ne de olsa sürgün edilecektim. "Sizin saygısızlık dediğiniz şeye ben aşk diyorum." Kaşlarını çatıp bir adım attı. "Oğlunuzla milyar kez seviştim, bundan pişman değilim." Gülümseyip arkasındaki muhafıza baktım. Yaptığım hatanın elbette farkındaydım fakat olacak şeylere kendimi önceden hazırlamıştım zaten. "Bir erkek olduğum için aşkımı küçümsüyor olabilirsiniz lakin kalbimi çalan kişi oğlunuz." Titreyen dudaklarından sinirlendiği belliydi.

Elindeki bastonla suratıma vurduğunda acıyla yere düştüm. Ucundaki sivrilik yanağıma sürtmüş, orayı kanatmıştı. Yanımdaki muhafızlar kolumdan tutup kaldırdıklarında direnmeyip bakışlarımı tekrardan krala çevirdim. "Krallık köpek eğitmeye benzemez, halkınıza karşı saygınız olsun." Tükürür gibi bağırdığımda kaşlarını çatıp muhafızlara baktı.

"Sürgün edin bunu, mümkünse en uzak yere." Kollarımı tutan muhafızlardan kurtulup en önce çıktım odadan. Gecenin bu saatinde nereye giderdim, nereye sürgün edilirdim bilmiyordum.

Ağlayamıyordum da, Jungkook yanımda değilken mutsuzdum. "Yürü." Sırtımdan ittiren muhafızlara ters ters bakıp çıkışa doğru yürüdüm. Çoktan hazırlanmış at arabası ve etrafında toplanmış birkaç muhafızla sürgün edilmeye hazırdım.

Kendi isteğimle arabaya binip karşıma oturan muhafızların nefret ettiğim suratlarını görmemek üzere kafamı yere eğdim.

Atların toynak sesi, arabanın tekerleri başımı öylesine ağrıtıyordu ki ağlamak üzere olsam da kendimi dizginliyordum. Kafamı küçük pencereden uzatıp dışarıya baktım. Karanlıkta etrafı görmüyor olmak korkutucuydu. Ne bir ışık ne de yaşam belirtisi vardı. Kralın lüks konağından oldukça uzak olduğumuzu anlıyordum.

Koluma uzanan muhafız yüzünden irkilip elimi kendime çektim. "Bileklerini bağlamak zorundayım." Birkaç saniye bakıp bileklerimi ona doğru uzattım. Ben yenilmiştim, ne aşk hayatımda ne de normal yaşantımda kazanmam imkansızdı.

"Yavaş ol, çok sıkıyorsun." Kalın ip bileğimi sıkıyordu. Yüzümü buruşturup kolumu bacaklarımın üzerine koydum. "Çok acıyor." Neden bana bakmıyorlardı?

Zaten amaç ölmem değil miydi? Neden bu kadar titiz olmak zorundaydım ki? Ben birazdan ölecektim, aşkımdan uzak yaşamak beni öldürecekti.

At arabası aniden durduğunda öne doğru savrulmaktan son anda kurtuldum. "Neler oluyor?" Etrafıma bakınıp olanları görmeye çalıştım.

"Burada bekle." Dışarıdan gelen bağırışma sesleri hayra alamet değildi. Köşeme sinip bekledim, önümde oturan muhafız dışarı çıkar çıkmaz kalbine yediği okla yere serildi.

"Neler oluyor, Tanrı aşkına komik değil!" Bağırıp benim gibi köşeye sinmiş diğer muhafıza baktım. "Gidip neler olduğuna baksana, bana artistlik yapmayı biliyorsun." Titriyordu, en az benim kadar korkuyordu.

At arabasının kapısı kırılır gibi açıldığında karşımdaki muhafızlara baktım. Üzerlerindeki kırmızı pelerinler onların Jeon hanedanlığından olmadığını suratıma tokat gibi çarpıyordu.

" Muhafızı öldürün. "Arkadan gelen ses tanıdıktı, kaşlarımı çatıp yüzüme sıçrayan muhafızın kanıyla dudaklarımı araladım. Burada ne sikim döndüğünü anlamış değildim, Yoongi neden karşımdaydı? "Çocuğu da alın. "

"Prens Min?" Gözlerimiz buluştuğunda gülümseyip elini uzattı. Korkuyordum, beni öldürebilecek olması korkumu iki katına çıkarıyordu.

"Seni kaçırıyorum."

Leonardo °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin