Yavaş yavaş olaylar başladığına göre medyaya ve en alta bazı kişilerin görüntüsünü koyacağım.
Medyadaki kral ve şarkıyı da dinleyin lütfen.
××Çünkü aşk; sevmeyi, her şeye rağmen ayakta durmayı, sabretmeyi öğretti.
Ve yine en iyi aşk öğretti; bazı şeylerde çökmeyi, sevmemek gerektiğini, sabretmenin saçmalık olduğunu. Soğuk zindanın demirleri üzerime üzerime geliyorken göğsüme çektiğim bacaklarımı ısınmak adına sarmaladım.
Bu defa farklıydı, Tanrı bile kurtaramazdı aşkımızı. Tanrı bile kaybetmişti bana olan inancını.
"Park Jimin." Hiç tanımadığım bir ses değildi bu, Prens Min tüm zorluklarımın arasında çıkıp bir peri gibi belirmişti gözümün önünde. "Muhafızlar, kapıyı açın." Başımı kaldırsam da toparlanmaya mecalim yoktu.
Bana doğru adım atıyorken yerden destek alıp ayağa kalktım. Kaç saattir burada olduğumu, Taehyung ve Hoseok'un kaç kere gidip geldiğini bile sayamıyordum. Zaman kavramı benim için durmuştu, kalbim ne yapacağım konusunda huzursuzdu.
"Bunu yaptıklarına inanamıyorum." Çenemi tutup solgun gözlerime baktı. "İyi misin?" Gözlerimi sımsıkı kapatıp delen göz yaşlarımı geri gönderdim. Birisine sarılmaya, içimi dökmeye fazlasıyla ihtiyacım vardı.
Belimden tutup kafamı boynuna bastırdığında karşı koymadım. Yavaş yavaş kollarımı benimki kadar ince olan beline dolarken ağladım. Ne olduğunu sormadan, beni suçlamadan ağlamama izin verdi.
O sırada zindana beni görmek için gelen Taehyung demirlerin ardından izliyordu. Görsem de ses etmedim, Yoongi'nin kolları arasında huzura kavuşuyordum. Güçlü hissetmek için ağlamaya ihtiyacım vardı, Leonardo eminim ki benim burada olduğumu bilmiyordur bile.
"Daha iyi misin?" Geri çekilip gözlerine baktım. Kafamı olumlu anlamda sallıyorken gülümseyip çıkışı gösterdi. "Arkadaşın geldiğine göre gitmelisin, gece yarısı oldu." Yaşlı gözlerimi silip önünde saygıyla eğildim.
"Teşekkür ederim Prens Min, bu iyiliğinizi nasıl ödeyebilirim?" Omzuma elini koyup alnıma yapışan saçlarımı diğer eliyle kenara ittirdi.
"Eğer bana vals öğretirsen olanları unuturum." Gülümseyip kafamı olumlu anlamda salladım. Bana yapabileceği en büyük iyiliği yapmışken onu yüz üstü bırakamazdım.
"İyi geceler Prens Min." El sallayarak Taehyung'un benim için açtığı kollarının arasına girdim. Zindandan uzaklaşmak adına hızlı hızlı gidiyorduk. "Benim zindanda olduğumu nereden öğrendi?" Kaşlarımı çatıp, mahçup bir ifadeyle bana bakan arkadaşıma döndüm.
"Leonardo'ya söyleyemezdim, Prens Min duyar duymaz çok sinirlendi. En azından onun yardımı dokundu Jimin." Hiçbir şey söylemeyip önüme döndüm. Leonardo odasında beni bekliyor olmalıydı, ona beni çizmesi için söz vermiştim fakat peş peşe gelen olaylardan dolayı ona yaklaşma konusunda bile temkinli olmalıydım. "Bugün sürekli odaya gelip seni sordu."
Durup burun kemerimi sıktım. Eğer bir daha gelecek olursa sürgün edilirdim. Kral çoktan önlemini almıştır. "Ne dedin?" Omzunu silkip önden yürümeye devam etti. Çoktan odamıza gelmiştik.
"Çarşıda olduğunu söyledim." Derin bir nefes verip muhafızların açtığı kapıdan içeriye girdik. Işıklar açıktı, odada yanan loş ışıkla az buçuk önümü görüyorken belime dolanan kollarla çığlığı bastım.
"Sakin ol, benim." Dudakları kulağıma değiyorken gözlerimi kapatıp öylece durdum. Onu ittiremezdim çünkü ben de istiyordum, ayrı kalmak ikimiz için de kötü olacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leonardo °Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ "Muhafızlar ne duruyorsunuz, zindana atın." Leonardo'nun Prens Jeon olduğunu nereden bilebilirdi ki? Seme¡Jk Uke¡Jm