2/Yeni Prens

2.9K 380 160
                                    

Belki her gün bölüm atarım, okunma sayısı az olsa da gün geçtikçe artar diye düşünüyorum. Tabi bunlar sadık okuyucularım sayesinde olabilir.

Jungkook ve Yoongi medyada olduğu gibi gözüküyorlar.

Yorum ve oylarınız benim için önemli.

İyi okumalar...
°
Soğuk zindanın demirlerinden uzakta, en karanlık bölgeye çekildim. Zindanın yanından geçip giden birisinin beni görme olasılığı yoktu bile, ışık neredeyse içeriye vurmuyordu.

"Jimin." Eskiden utana sıkıla söylediği ismimi daha gür duyuyor olmak bana nereden geldiğimi hatırlattı. Kalkıp zindanın demirlerine koştum. Gözlerinin içine bakıyorken aramızdaki demirlere lanet ettim. "Rahat mıydı zindan?" Dudağının kenarıyla gülüp kafasını zindanın demirlerine yaklaştırdığında bakışlarım dudağının altındaki bene kaydı. Nedensizce orada olup olmadığını kontrol etmek istedim. Çünkü Leonardo bıraktığım gibi değildi, biraz ukala, biraz kırıcı ve çok pis yabancıydı bana.

"Kucağın kadar rahat değildi." Gülümseyip demirlerin arasından geçirdiğim elimi ona hediye ettiğim inci kolyede gezdirdim. Çıkarmamıştı veya onda binlercesi vardı. "Yalancı Leonardo." Tek kaşını kaldırıp bir adım geriye gittiğinde elimi çektim. Çok güzeldi, bu demirleri yarıp dudaklarına yapışmak istedim.

"Cariyeni seçtin mi?" Gözlerime baktı, öylesine bir bakış değildi bu; sanki zamanı yoktu, bir daha bakamayacaktı. Sanki göz denilen şeyi ilk defa görüyordu. Açlıkla kavrulan bakışlarına karşılık verdim.

"Seçtim." Duyduğum şeyle suratım düşerken elini demirliklerin arasından sokup çenemi tuttu. Dokunuşları ilk günkü gibi heyecan veriyordu, içimdeki kelebek yeni doğmuşçasına kanat çırptı. Bir anlığına tüm oksijenin daraldığını, küçük de olsa nefes almak adına çırpındığımı hissettim. "Sensin."

Sözleri kalbimi canlandırıyorken gülümsedim. Gözlerine o kadar çok dalmıştım ki muhafızların demir kapıyı açtığını fark etmedim bile. "Odama gelmeni isterim." Adımlarımı kapıya çevirip aramızdaki demirden kurtuldum. "Beni tanımıyormuş gibi davranmak zorundasın." Kırıldım, onca sevişmeden sonra onu nasıl tanımıyormuş gibi davranabilirdim? Ben Jungkook'un kalçasındaki bene bile aşinaydım.

Yine de sustum, karşımda koskoca prens vardı. Prens olması da bir bahaneydi aslında. Ben sadece kırgın olsam da gülümseyebilen türden kişiliğimi geriye atmak adına onun prens olduğunu kendime hatırlatıp durdum. Saygıdan dolayı önünde eğilip birkaç saniye durduktan sonra kalktım.

Koydu, öyle çok koydu ki bir cariyeden fazlası olmak istedim. Öyle çok koydu ki onu burada öpüp daha düne kadar kimin koynunda olduğunu hatırlatmak istedim.

"Prens Jeon affınıza sığınıyorum, bu aciz adamın günahını görmezden gelebilecek misiniz?" Sesim insan değmemiş mermer kadar soğuktu, soğuk olmalıydım lakin güzel gözleri bana iştahla değiyorken kıpırdamak dahi zordu. Cayır cayır yandım, onun cennetinde.

"Çok güzelsin." İznim olmadan çenemden tutup okşadı önceden bıraktığı yaralarımı, öpücük izlerini. Hangi birine yetişecekti ki? Onun bıraktığı yaralar en çok da kalbimdeydi. Biliyor muydu bir zehir gibi vücuduma süzüldüğünü?

Biliyor muydu öptüğü yerleri aynadan kontrol edip dokunmaya kıyamadığımı?

Biliyor muydu banyo yaparken değdiği her bir noktam için ağladığımı.

Onu öyle deli sevdim, dokunmaya bile kıyamadan.

"Hoseok, onu hazırla." Gözlerime bakmaya devam etti, şiir misali şakıyan gözlerinden öpmemek için kendimi tuttum. Hiçbir şey demeden yanımdan gittiğinde ardından baktım. Tüm koridoru şenlendiren zambak kokusunu ciğerlerime kadar çektim.

Leonardo °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin