11/İntikam zamanı

1.3K 203 13
                                    

Birkaç gün daha...

Eğer bu lafın üzerinden üç hafta geçmemiş olsaydı güvenim burkulmazdı. Ona olan özlemim gün geçtikçe artıyordu. Arada bir görmeye gelse de fazla durmuyordu. Ben artık buna dayanamıyordum. Taehyung bile yanıma gelince diken üstünde oturuyor, bana bir şey olacak diye aklı çıkıyordu.

Mesafeler bize engeldi; aşkımıza, sevişmemize, öpüşmemize.

Ben onunla sabaha kadar sevişmek için canımı bile verirdim. Şayet, eğer ilişkimiz bu denli temassız olacaksa kendimi öldürmeye razıydım.

"Ben sıkılıyorum artık." Üzerinde menekşe yaprağı olan çayı boğazımdan göndererek Yoongi'nin yanına gittim. Her zaman olduğu gibi camdan dışarıyı izliyordu. "Bu halimiz ne olacak?"

Kafamı omzuna koydum. Bunca zamandır ayakta durması bir taraflarını ağrıtmıyor muydu? "Jungkook bugün seni almaya geliyor." Kafamı kaldırıp ona baktım. Neden benimle ilgili olan şeylerden  sonra haber alıyordum?

"Doğru değil, bunu yapamayız." Kimsenin hayatını tehlikeye atmak istemiyordum. Kendi hayatım söz konusu olsa umursamazdım lakin Jungkook'un öldürülmesi içime öküz gibi otururdu. Bir daha kendime gelemezdim.

"Sorun değil Jimin, eğer biraz daha uzak kalırsanız uykusuz kalmaya devam edeceksin." Uykusuzluktan moraran gözlerimi gösterip kafasını iki yana salladı. "Durumun iyiye gitmiyor, kilo veriyorsun. Hiçbir şey yemiyorsun." Haklıydı. Ona hak veriyordum fakat iştahım olsa yerdim zaten. Bunun Jungkook'la alakası olduğunu düşünmüyordum.

Ya da onunla alakalıydı.

××
Jungkook gelmemişti fakat birkaç muhafız beni alıp faytona bindirmişti. Siyah pelerinlerini görmesem süphelenirdim lakin şüphe edecek bir durum yoktu. "Ne kadar daha yolumuz var?" Yüzü maskeyle kapatılmış muhafızın gözlerine bakmaya çalıştım.

"Az kaldı." Yarım saattir az kaldı diyordu fakat bir türlü saraya varamamıştık. Artık bir şeyler beni huzursuz etmeye başlıyordu. "Orman yolunu kullanıyoruz." Endişemi anlayıp açıklama yaptığında zorlukla gülümseyip sırtımı koltuğa yasladım.

Bir süre sonra duran toynak seslerinin yerini alan topuk sesleriyle muhafızın dediği gibi faytonun içinden çıkıp etrafı inceledim. Burası Jungkook'un sarayına benzemiyordu. Neredeyse sarayın yosunlaşmış duvarları, uzun süredir kesilmemiş yabani otlar ve bir sürü ağaçlık alanda yalnız bir yerdi burası.

"Burası neresi?" Etrafımı incelesem de aklımda bu yeri canlandıramıyordum. "Bir hata yaptınız, burası yanlış yer."

"Sürgün edildin." Kaşlarımı çatıp üzerime doğru gelen muhafızlara baktım. Bir oyun oynanıyordu ve şakaysa hiç komik değildi.

"Yalan söylüyorsun." Kollarıma giren muhafızlara karşı çırpınsam da önemsizdi. Çoktan sokulduğum karanlık şatoda hiçbir yer düzgün değildi. Kapı büyük bir gürültüyle suratıma kapandı. Zincir sesleriyle buraya kilitlendiğimi, artık buradan kaçışım olmadığını anladım.

Ben öldürülmek adına buraya getirilmiştim.

Bağırmadım, öylece köşeye sinip bacaklarımı göğsüme kadar çektim. Uzaklaşan fayton sesi bile üzmedi beni, zaten yalnızdım.

Jeon Jungkook

"Hayır, ben kimseyi almadım?" Odada dört dönüyor, en az benim kadar endişeli olan Yoongi'ye bağırıyordum. Üstüne gitmemem gerekse de söz konusu Jimin'in ta kendisiydi.

Benim ilk aşkım, ilk hayatım, ilk yaşantımdı. Elbette yaygara çıkaracaktım, gerekirse babamı bile öldürürdüm.

"Adamları hatırlıyor musun?" Kafasını iki yana sallayıp önündeki soğuk sudan bir yudum aldı. Elleri titriyor, sinirden gözleri doluyordu. "Jimin'i öldürecekler." Parmaklarımı saçlarımdan geçirip çekiştirdim.

Endişem her geçen saniye artıyor, bir yerlere saldırmamak adına kendimi zor dizginliyordum. "Onu öldürecekler Yoongi." Ne yaparsam yapayım onu bulamayacaktım.

Yoongi gibi köşeme sinip sakinleşmeyi bekledim.

Böyle olmayacaktı, büyük bir savaşın başlangıcını fitillemem gerekiyordu.

"Ben gidiyorum." Peşimden bağırsa da işitmedim. Çıkıp babamın sarayına yol aldım.

Zaman, intikam zamanıydı.

Leonardo °JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin