• Geçmişin İzleri - 1
Jimin üstündeki gömleğin yakasını düzeltirken elindeki küçük aynaya baktı. Bugünü iple çekmişti, bu yüzden çok iyi hazırlanmıştı. Mavi gömleğin altına siyah pantolon geçirmiş ve saçlarını pantolonuyla uyumlu olacak şekilde siyaha boyatmıştı. Dudaklarındaki kirazlı nemlendiricinin kokusunu alabiliyordu. Ortadan ayrılmış saçlarını eliyle geriye attı. Çantasından parfümünü çıkardı ve üstüne biraz sıktı.
Rose'nin nelerden hoşlandığını öğrenmek için çok çabalamıştı. Öyle ki Taehyung'u sorularından bıktırmıştı ancak bunun sayesinde Rose hakkında çok şey öğrenmişti. Gülleri seviyordu bu yüzden yanında kırmızı güller getirmişti.
Az ötedeki dondurmacıdan dondurma alıp yiyeceklerdi. Sonra arkadaki banka oturacak ya da denizin önünde duracak ve sohbet edeceklerdi. Ayakkabısının izi çıkmış olan kumlara baktı. Sahil fikri için Hoseok'a tekrar teşekkür etmeliydi.
"Jimin!"
Jimin kafasını sesin geldiği yöne çevirdi, gördüğü manzarayla kalakaldı. Karşısında kırmızı saçları ve kırmızı elbisesiyle Rosé duruyordu. Doğal makyajı ona çok yakışıyordu.
Sakin ol, sakin ol, sakin ol...
"Merhaba Rose."
Aptal! Sesini neden titretiyorsun?!
"Biraz geciktim, üzgünüm."
"Sorun değil." Jimin boğazını temizledikten sonra ne yapması gerektiğini hatırladı.
"Şey, bu gülleri sana aldım. Kırmızı gülleri seversin diye düşündüm."
Rose Jimin'in elinde tuttuğu çiçek demetine baktı. Çok güzellerdi. Muhteşem kıvrımları ve renkleriyle insanı büyülüyorlardı. Rose yanaklarının kızardığını hissetti.
"Teşekkür ederim. Bunlar.. Bunlar çok güzeller."
Kendisine uzatılan demeti aldı ve gülümsedi. Jimin o anda kalbinin yerinden fırlayacağını düşünmüştü.
Aklına gelen şeyle kendini toparladı.
"Rose, istersen şuradan dondurma alalım. Dondurmaları güzelmiş diye duydum."
Rose kafasını salladı. Birkaç metre ötedeki büfeye doğru ilerlemeye başladılar.
Küçük ama tatlı büfenin önüne geldiklerinde dondurmacı onları güler yüzle karşılamıştı. Jimin bugünün diğerlerinden daha pembe ve tatlı bir gün olacağını düşünmeye başladı. Tabi, o her şeyi berbat etmezse.
"Merhabalar, ne alırdınız?' Dondurmacının gür sesi kulaklarına doldu.
Rose'ye döndü.
"Vanilyalı." Rose bunu söylerken gülümsüyordu. Jimin de bu bulaşıcı hareketin suratında oluşmasına izin verdi.
"İki vanilyalı olsun lütfen."
Dondurmacı adam eğilip külahlara dondurma toplarını doldurmaya başladı. Bu sırada Jimin de cüzdanını çıkarmaya hazırlanıyordu.
"Buyrun, iki vanilyalı dondurma..."
Önlüklü adam külahları uzattıktan sonra tezgahtaki parayı aldı.
Jimin peçeteye sarılı külahı Rose'ye uzattıktan sonra dondurmasını hafifçe yalamaya başladı.
Plan şimdilik "fena değil" boyutunda ilerliyordu. Sesi bazen titreyebiliyordu, bu berbat bir şeydi ama yine de Rose bundan rahatsız değildi. Aksine mutlu görünüyordu. En azından dıştan bakılınca...
Sahil kumlarının ve ardından denizin başladığı sınıra bakan banka oturdular. Arada sırada esen rüzgar, tuzlu su kokusunu her tarafa yayıyordu. Güneşli bir gündü. Etrafta bağırıp çağıran çocukların sesi ve şen kahkahalar duyuluyordu.
"Bugün hava ne kadar güzel."
Cevap gelmeyince Rose'ye baktı. Rose gözlerini kapamış, martıların, dalga seslerinin, sahilin büyülü seslerine bırakmıştı kendini. Böyle çok tatlı görünüyordu. Onu öpmemek için kendini zor tutuyordu artık. Rose'yi izlemeye başladı. Daha sonra uzunca sohbet ettiler. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadılar bile.
.._..-.._..
"Rose..."
Rose kendi kendine mırıldandı. Böyle gerçekten çok tatlıydı. Rüzgar kızıl saçlarını savuruyor, yüzünü kapatmalarına engel oluyordu. Dudakları hafif aralıktı ve arada bir oynuyordu. Jimin onun bir tanrıça güzelliğine sahip olduğunu düşünmekte haklıydı.
"Biz şimdi sevgili mi sayılıyoruz?" Jimin isteyerek değil, fark etmeden söylemişti bunları. Gelmeden önce Taehyung ona ne demişti? Akışına bırak.
Akışına bırakınca sesi de titremiyor, özgüvenli ve daha gür çıkıyordu. Taehyung haklıydı.
Rose Jimin'e ilgiyle baktı.
"Yani..." Jimin ne diyeceğini şaşırmıştı. Rose sorusunu cevapladı.
"Benim için hiçbir sakıncası yok."
Jimin onun kendisine daha da yakınlaştığını hissetti. Sonra elinde bir sıcaklık.. Rose'nin narin eli elinin üstündeydi.
Aman tanrım. O elime mi dokundu az önce?!
Jimin kontrolün ellerinden kayıp gittiğini hissetti. Hayır, dizginleri eline almalıydı. Yoksa her şeyi batırabilirdi.
Rose'nin kahverengi gözleri onun gözleriyle buluştu. Jimin heyecandan ölecek gibiydi.
Ondan sonra olanlar kontrol dışındaydı.
İstemsiz bir hareketle yaklaşmaya başladılar. Jimin Rose'yi rahatsız etmesin diye nefesini tutmaya başlamıştı. İkisi de, bilinmeyen bir şeyin onları çektiğini hissediyordu.
Aralarında çok az bir mesafe kalmışken Rose, kirazlı nemlendiricinin kokusunun burnuna dolduğunu hissetti. Ardından bütün kasları yaşadığı şokun etkisiyle kasıldı. Vücudu donup kaldı.
Bu koku tanıdıktı. Hem de çok tanıdık.
Rose'nin kalbini sayısız defa parçalara ayıran, onu değersiz bir çöpmüş gibi bir kenara atan kabuslarındaki adamın dudakları da aynen böyle kokuyordu.
Geri çekildi. Karşısında, neler olduğunu anlamaya çalışan Jimin değil, o vardı. O pis suratlı herif vardı. Ve kendisine her zamanki bakışları atıyordu, ona kendisinin bir hiç olduğunu ve sadece ona acıdığı için onunla birlikte olduğunu hatırlatan bakışları.
Rose ayağa kalktı. Onu görmek dahi istemiyordu. Onu, o kahrolası bakışlarını, aşağılamalarını, sahte sevgisini, hiçbirini..
"Beni rahat bırak.." Arkasına dönüp koşmaya başladı. "Beni rahat bırak!"
"Rose!" Jimin arkasından koştuysa da ona yetişemedi.
Rose geçmişin esir aldığı kurbanlardan biri olduğunu hatırlamıştı. Ve özgür olmak istiyordu.
720
_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-:-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Shop - Multiship
FanfictionKabusum gerçek oldu. Bu dükkan, bu lanet olası makine sonunda başıma bela oldu. Yıllar önce kurtulmalıydım bunlardan. "Özür dilerim." Jennie şaşkınlıkla arkadaşına baktı. "Sadece unutmasını istedim ama bunun için hem seni düş kırıklığına uğrattım he...