Bir insan hayatı nedir? Kaç paraya mâl olur? Hepinizin cevabı birbirine benziyor, biliyorum. Paha biçilmeyecek kadar önemli olduğunu iddia ediyorsunuz fakat bu buzdağının görünen kısmı. Eğer sizden kat kat güçlü, zengin ve en kötüsü merhametsiz biriyle tesadüfen yolunuz kesiştiyse mendillerinizi hazırlayın çünkü çok ağlayacaksınız benim gibi.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp giderken başımı yasladığım polis arabasının camına vuran yağmur damlalarının sesi geceye eşlik ediyordu. Bu arabada olmak gururumu incitiyordu. Saçma bir iftira yüzünden bu arabada olmak ise sinirlerimi bozuyordu. Yanımda oturan ve gözlerini nefretle polise dikmiş Aras'a baktım. Ben ne kadar üzgünsem o da o kadar öfkeliydi ama bu kadardı. İçinde zerre kadar korku olmadığı belliydi. Ben mi çok zayıftım? O bu kadar cesurken ben neden bu kadar korkuyordum? Hangimiz anormaldik? Cevapsız sorularım beynimi karış karış gezerken sabahtan beri sakladığım gözyaşlarım fütursuzca dökülüyordu. Bir yandan da korkudan mı sinirden mi neden olduğunu bilmediğim ve engelleyemediğim bir titreme almıştı bedenimi. Sanırım bu arabada can verecektim. Aras kulağıma yaklaşmış fısıltıdan farksız bir sesle konuştu.
"Abartmayı kes artık."
Kontrolsüz bir şekilde üzülüyor olabilirdim belki ama onun bu durumda bile insanları aşağılamaya çalışması doğal bir durum muydu? Hem benim yerimde kim olsa aynı tepkiyi verirdi.
"Seni hiç alakadar etmez."
Aramızda geçen maksimum beş saniyelik konuşma polisi rahatsız etti. "Kesin konuşmayı!" demesiyle sabahtan beri Aras'ın göz hapsine aldığı polis Aras'ın eleştiri oklarına hedef oldu.
"Polis Bey bir saattir yoldayız. Acaba bu karakol cehennemin dibinde mi?"
Bu çocuğun derdi neydi? Kesinlikle belasını arıyordu. Zaten onursuzca atılan bir iftiranın kurbanı olmuştuk hala kaşınıyordu. Polis ciddi derecede sinirlendi ve ani bir frenle arabayı durdurdu. Arkasını dönüp karanlıkta belirgin olmasa da çimen yeşili gözlerini Aras'ın ela irislerine sabitledi.
"Bana bak şımarık" dedi ve devam etti. "Burnun böyle kaf dağında olursa ve önüne gelene böyle diklenirsen gittiğin yerde çok çabuk indirirler seni." Parmağıyla Aras'ın kafasına dokunarak işaret etti. "Bunu o boş kafana iyi sok!"
Aras'a baktığımda tek kaşını kaldırmış hafif alaycı bir gülümsemeyle polisi izliyordu. Dilini kıpkırmızı dudaklarında gezdirdi.
"Boş kafama sokmam gereken bir şey daha var." Asla susmuyordu. Susması için yalvaran ve bunu çok açık bir şekilde belli eden yüz ifadesi ile gözlerine baktım ama umursamadan devam etti.
"Bize topluca müthiş bir oyun oynanıyor ve sizde bu oyunun piyonlarısınız."
Kibirle konuştuktan sonra ellerini kelepçeden çıkarmak istercesine direndi ve arkasına yaslandı. Aras suçun bizim üzerimize atılmaya çalıştığını ısrarla iddia etse de bana göre ortada muazzam bir yanlış anlaşılma vardı ama Aras bunu kabullenmiyordu. Polis iyice sinirleniyordu ve Aras ile bana tehditkar bakışlar savuruyordu. Benim sesim çıkmasa bile Aras ve Selim'le sözde iş birliği yaptığımızı düşünüyorlardı. Bu yüzden birbirimizin davranışlarından sorumluyduk fakat Aras bunun bilincinde değildi. Bunu hareketleri ile de çok bariz belli ediyordu. Selim diğer arabada olmasa belki Aras'ı durdurabilirdi.
"Senin haddini bilesin yok ama öğrenirsin, öğretiriz. Sıkıntı yok!"
Oynadığı oyunda arkadaşını yenmiş çocuk edası ile önüne dönen polis Aras'ın konuşmasına izin vermeden arabayı çalıştırıp yola devam etti.
Uzun bir süre sonra karakolun önüne geldik. Arabadan indikten sonra kaba ve oldukça kilolu polis koluma girdi. Fakat iftiraya uğramamız, hapse girmemiz dışında başka bir sorun daha oluşmuştu. Bu sorun az ilerde beni bekleyen ailemin benden daha çok nefret etmesine sebep olacaktı. Ellerinde mikrofon ve kamerayla gözlerinde salak ve insanı veya sadece beni sinir eden merakla bekleyen haberciler benim çok büyük iflas eden "GÖKTUĞ HOLDİNG" in sahibinin kızı olduğumu maalesef biliyordu. Biz arabadan iner inmez şekeri gören karınca gibi etrafımızı sardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
ActionBirilerinin isminin yüceliği uğruna bizim özgürlüğümüz hiçe sayıldı ama unuttular ki biz özgürlüğe aşıktık.