KAÇIŞ| İSPAT PERDE 2

263 166 115
                                    

Tüyler ürpertici derecede ürkütücü, nefesimizin sıcaklığını hissettirecek kadar da soğuk olan taş duvarlara sahip nezarethaneden kollarımızda kelepçe ve yanımızda bizden en fazla beş altı yaş büyük olan polislerle birlikte çıkarıldık. İçime egemenlik kuran korku ve heyecandan Aras ve Selim ile yollarımızın ayrıldığını bile görememiştim.

Kolumdaki polisle birlikte uzun ve ışıksız bir koridora girerken adımlarımdaki kararsızlık polisi rahatsız ediyordu sanırım çünkü ben yürümedikçe o beni sürüklüyordu. Bu koridorda yürümek aşağıda alevler içinde yanan bir cehennem varken sırat köprüsünde yürümeye benziyordu. Her an düşebilirdik ama yüzde bir ihtimal kurtuladabilirdik. Bu muamma beni çıldırtıyordu. Düşmek istemiyordum, yapmadığım bir suç yüzünden özgürlüğümü teslim etmek istemiyordum fakat suçsuz olduğumuza bir biz inanıyorduk. Ailem dahil herkes bizim yaptığımızı düşünüyordu. Peki suçu bizim işlediğimize dair tek bir dayanakları var mıydı? O aptal fotoğraf dışında gözümüzün önüne baba bir kanıt getirip "alın işte bu suçu siz yaptınız!" diyebilirler miydi? Bunu asla yapamazlardı, yapamayacaklardı çünkü öyle bir kanıt yoktu.

O karanlık koridordaki iki üç dakikalık yolculuğumuz bitti ve çelik bir kapının önüne geldik. Polis kapıyı açtığında içerde iki tane daha polis vardı. Bunlardan biri ayakta diğeri de oturmuş sanırsam beni bekliyordu. Oturuşundan ve duruşundan oturanın mevkisinin daha üstün olduğu belliydi.

"Arzu Göktuğ bu komiserim. Diğer ikisini öbür sorgu odalarındaki komiserlere teslim ettik" diyerek beni buraya getiren polis çıktı ve odada üç kişi kaldık.

"Otur" dedi kendini gururla kasan komiser. Normalde emir almaktan nefret etsem de istemsiz bir suçluluk psikolojisine girmiştim ve kendimi bu iki komiserin karşısında ezilip büzülmekten alıkoyamıyordum.

Tahta ve dümdüz kare şeklinde olan masanın karşısında duran komiserin gözlerine bakmamaya çalışarak sandalyeyi çektim. Böyle gergin ortamlarda göz temasından nefret ederdim. Çırpınmaktan durduğunu düşündüğüm kalbimi aldırmadan sakin olmaya gayret ederek oturdum. Geniş omuzlara ve keskin yüz hatlarına sahip olan komiser iri ellerini masaya koyarak tehditvari ve ciddi bakışlarıyla yüzümü süzdü.

"Evet Arzu Göktuğ. Cinayet işleme suçundan tutuklanarak buraya getirildiniz." Bildiğim şeyleri tekrar ediyordu. Bilmediğim şeylere yani buraya neden getirildiğimize, hangi kanıtla getirildiğimize geçecek miydi acaba?

"Hakkınızda kısa sürede fazlasıyla bilgi topladık. Baban Göktuğ Holding'in sahibiymiş. Yakın bir zamanda çok büyük iflas etmişsiniz ve Ankara'nın en yoksul mahallesine taşınmışsınız."

Monoton bir ses tonuna sahip komiserin sözlerini nereye bağlayacağını merak ettiğimden dikkatle dinliyordum.

"Diyeceğim o ki öyle büyük bir zenginliği kaybedip parasız kalmak seni böylesine büyük bir suça sürüklemiş olsa gerek."

Bu ne kadar yanlış, yobaz ve hatta cahilce bir düşünceydi. Daha sorgunun başında bu kadar sinirlendiysem sonunu düşünemiyordum.

"Hakkımda hemen hemen herkesin bildiği bilgilere sahipsiniz. Kişiliğim hakkında bir şey bilmeden nasıl böyle konuşabiliyorsunuz."

Girdiğimden beri hiç konuşmamıştım ve pısırık bir izlenim oluşturmuştum. Bu yüzden komiser beklemediği bir cevap ile karşılaşmıştı fakat istifini bozmadı.

"Meslek hayatım boyunca mükemmel kişiliklere sahip seri katiller tanıdım. O yüzden biz suçluların kişilikleri ile pek ilgilenmeyiz."

Böyle söylemesi her ne kadar akıllıca bir cevap olarak görünse de aslında komikti çünkü ellerinde doğru düzgün bir delil olmadan bizi suçladılar; yani suçlularla ilgilenmedikleri gibi suçla da pek bir ilgilenmiyorlardı.

KAÇIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin