GÜÇ MAYMUNLARI

86 37 62
                                    

Yazar'dan...

Şanına layık son model, siyah, zenginliğinin anonsunu yapan arabasından indi. Bu araba için kızının ölümüne bile içinin yanmasına izin vermedi. Bu araba için üç gencin hayatını gözünü kırpmadan, durmadan, düşünmeden yaktı çünkü o güce tapıyordu. Güç onun kutsalıydı. Sevgi, insanlık, vicdan, dürüstlük, doğruluk onun için sadece zırvalamaktan ibaretti. Onun bu dünyada önünde eğileceği tek variyet güçtü. Öyle ya güçlü olmalıydı çünkü ancak o zaman saygı görürdü.

İnsanlar onun önünde korkudan titremeliydi. O zaman kendini zirvede hissediyordu ama biliyordu ki asla zirvede olamayacaktı. Biliyordu ki şu an sahip olduğu her şey tek kişiye bağlıydı. Her şeyi o kişinin iki dudağı arasındaydı. Onun kölesi olmak zorundaydı. Herkes gibi o da onun her dediğini tek tek yerine getirmek zorundaydı çünkü aksi durumda itibarını kaybederdi.

Murat Gürsel Kasım ayının keskin soğuğundan korunmak için siyah paltosunu biraz daha üzerine çekti. Şoförü arabasının önünde bekliyordu. Şimdi içeriye girecekti ve günlerdir bulanıklığını koruyan olay aydınlığa kavuşacaktı. Olayın kilit ismi kızının cesetiydi. Bunu sorgulayacak cesareti bile yoktu çünkü o bir kuklaydı. Evet, o ve onun gibi binlerce iş adamı Yekta Karayel'in kuklasaydı.

Ayna gibi parlak merdivenleri çıkıp kapının önünde masum ama bir o kadar da sinsi gülüşlü, kasları üzerindeki beyaz gömleği zorlayan, Yekta Karayel'in gözde koruması ile karşı karşıya geldi. Buraya toplantı için defalarca kez gelmişti. Ne yapması gerektiğini iyi biliyordu. Korumanın kulağına yaklaştı.

"Parola: MOSKOVA"

Koruma başıyla Murat Gürsel'i onayladı ve içeriye geçmesine izin verdi.

Korumaları Yekta Karayel'in dilsiz ve fikirsiz oyuncak askerleriydi. Bu mübalağa ya da benzetme değil, bir gerçekti. Korumaları, Yekta Karayel'in pis ve illegal işleri hakkında her şeyi bilirlerdi. O da bu soruna - onun için bu sorundu çünkü kimseye tam anlamıyla güvenemezdi- önlem olarak korumalarını ilaçla köleleştiriyor ve her istediğini gönül rahatlığıyla yaptırıyordu. Kendi de biliyordu ki bazen aklı ve mantığı aşan suçlar işliyordu. Kimse bunu sorgulamamalıydı. O yüzden irtibatının başlangıcı olan korumalarını ilaçla etkisiz hâle getirmişti.

Murat Gürsel, dışarıdan bakınca legal yollardan silah üreten bir fabrikanın holdingi gibi görünen ama aslında iç halin hiçte öyle olmadığı holdingin girişini geçip her zaman toplantının yapıldığı odanın kapısını açtı. Yuvarlak masanın etrafında toplanan kadroya baktı. Aynı kişilerdi; güç manyağı olmuş, iş ahlakı nedir asla bilmeyen insanlardı. İşin acı tarafı kendisi bu örgütün önde gelen yalaklarındandı.

Önce masanın başında oturan Yekta Karayel'i daha sonra diğerlerini başıyla selamladı ve kendisi için ayrılan ve kalan son boş sandalyeye oturdu. Masadakilerine göz gezdirdi. Tam karşısında tesadüfen bir cesetle karşılaşan ve üzerine alakasız bir şekilde suç atılan Arzu Göktüğ'un babası Hamid Göktüğ vardı. Kızını kurtarmak yerine Yekta Karayel'in verdiği paraya tamah ederek iflas eden şirketini tekrar kurmaya karar verdi. Bu yüzden de kızını suçlu gösterdi. Leş bir herifti. Tıpkı Murat Gürsel gibi çünkü o kızının ölüsüne bile sahip çıkamadı.

Dibinde oturan ve devindikçe kolunun değdiği adamın da bu iki güç sarhoşundan kalır yanı yoktu. Yanındaki adamı herkes hapiste sanıyordu; halbuki o, tek derdi para ve şöhret olan sahtekarın tekiydi. Bunun için ailesinin elinin tersiyle itip kendisini durdurmak isteyen karısını öldürmüştü. Yaptıkları keşke bundan ibaret olsaydı. Karısının ölüsüne bile saygı duymamış onu namussuzlukla suçlayarak suçuna kendince sebep bulmuştu. Şimdi ise oğlu Aras Acar'ın Yekta Karayel'e yem oluşunu tabiri caizse çekirdek çitleyerek iziyordu.

KAÇIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin