Aras...
Hayatım boyunca pek çok kez türlü sıkıntılarla sınandım. Annemin menekşe kokan saçlarının kefenle örtülmesinden her ne kadar nefret etsem de babamın hapse girmesine kadar hayatta her çeşit acıyla hiçbir cephanem olmadan dişe diş kana kan savaştım. Hakkım olan birçok şeyden onursuzca alıkoyuldum, aynı havayı solumaktan bile nefret ettiğim insanlara saygı duymak zorunda kaldım ama ben bütün bu yükleri omuzlarımda tek başıma taşırken bunları çekmemin bir sebebi vardı.
Bu sebep ki bazı zamanlar üzüntüden cehennem gibi yanan içimi bir gülüşüyle cennete çevirirdi, minicik kalbiyle bana yol arkadaşlığı yapardı, bunaldığım zamanlar o küçük elleriyle ellerimi tutarak beni teselli ederdi. O sebep benim dünyalar güzeli kardeşimdi.
Şimdi ise ben hiçbir açıklama yapmadan daha doğrusu yapamadan onu terk etmek zorunda kaldım. Ona anlatmaya çalışsam anlar mıydı? Yedi yaşındaki küçük bir çocuğa iftirayı, adaletsizliği, insanların da parayla satın alınabildiğini anlatabilir miydim? Onun saf ve bembeyaz dünyası bu çıkarlı ve karanlık dünyayı kabul eder miydi? Anlatamazdım, anlatsam da o bunları yalan sanırdı. Hiçbir şey dememek belki daha sağlıklıydı.
Onu amcamgile başka bir deyişle kurtlar sofrasına emanet ettim ama içim hiç rahat değildi çünkü amcamgil tanıdığım kadarıyla pek de misafirperver değillerdi. O yüzden buradan bir yolunu bulup çıkmalıydım. Yirmi bir gündür bunu düşünüyordum ve ipin ucu her zaman Arzu'ya dokunuyordu. Evet, buradan çıkmak için Arzu'ya ihtiyacım vardı.
"Bırak artık şu kolyeyi biri görecek."
Selim siyah, plastik sandalyeyi çekip masanın karşısına oturdu ve günlerdir bana muhalefet olmasına sebep olan kolyeye bıkkınlıkla baktı.
"Görsünler, altı üstü kolye Selim fazla abarttın."
Uzun bir iç çekti. Artık benden sıkıldığını düşünüyordum çünkü sürekli beni durdurmak zorunda kalmak onu yoruyordu.
"Aras o sıradan bir kolye olsa böyle tepki vermezdim biliyorsun. Ateşle oynuyorsun; oynama."
Biliyordum, kahretsin ki yapmak istediğim şeyin alev alev yanan bir ateşe atlamak olduğunu kavrayacak kadar olgun bir insandım; ama ben saraylarda yaşarken ağzımın tadını bozmak isteyip risk almıyordum, zaten bir ateşin içine atılmıştık. Ben bu sefer kendi rızamla başımı yakıyordum.
"Ben eğer yanacaksam kendi rızamla yanarım. Başkasının ateşine odun olacağıma kendi ateşimin kıvılcımı olurum."
Selim son dakika gol yemiş kaleci edasıyla vazgeçti. Vazgeçmek için geç bile kalmıştı.
"Seni vazgeçiremeyeceğim belli. Peki neden Arzu? Bunu beraber de yapabilirdik."
Selim bunu sorgulamakta haklıydı çünkü bugüne kadar her şeyi sırt sırta yapmıştık fakat bu sefer durum farklıydı. İpin üzerinde geziyorduk. Tek hatamız zaten kayan hayatımızı tamamen raydan çıkarabilirdi.
"Seninle beraber" dedim ve sesimi çevremizde çaktırmadan bizi dinleyen meraklı kulak misafirlerinin duymaması için kısarak devam ettim. "Kaçarsak çok dikkat çekeriz. Seninle aynı anda ortadan kaybolamayız. Buradan tek başıma da gidemem, bu zor olur birinin yardımına ihtiyacım var. Bu kişide mecbur Arzu olacak."
Selim'in yüzünü imalı bir gülüş aldı. Bu gülüşü tanıyordum beni çıldırtmak istiyordu. Bir insan bu durumda bile neden muziplik yapardı?
"Ondan nefret ediyordun."
"Hâlâ nefret ediyorum bir kere çok küstah ama Arzu'dan başka şansım yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
ActionBirilerinin isminin yüceliği uğruna bizim özgürlüğümüz hiçe sayıldı ama unuttular ki biz özgürlüğe aşıktık.