Aras..
İki tür umursamazlık vardır. Birinin kaynağı şımarıklık diğerinin kaynağı çaresizliktir. Kimin şımarık kimin çaresiz olduğunu dışardan bakınca anlayamazsınız çünkü kimsenin hayatına tam anlamıyla hakim olamazsınız. Herkes yaşadığını bilir. Şu anda düzgünce yürümeme rağmen beni çekiştiren polisi, her şeyi bildiği halde susan müdürü, yerde yatan ceseti ve yalandan ağlayan babasını umursamamamın sebebi şımarıklık değil yaşadıklarımdı.
Bir insan yerde yatan ölü bir kadından korkmayacak ve onun başında ağlayan babasına üzülmeyecek kadar ne yaşamış olabilir diye düşünüyorsanız size verecek tek cevabım "hayat" olacaktır.
Benim hayatım sanki karaborsadan satın alınmış gibiydi. Herkesin çok ucuza elde ettiği şeyler bana gelince misliyle satılıyordu. Mesela herkesin anasının kucağında uyuyarak geçirdiği çocukluğu ben sanayilerde ustalardan dayak yiyerek geçirmiştim. Herkesin satın aldığı oyuncağı ben kendim yapmıştım. Herkesin kardeşiyle yaptığı tek aktivite el ele tutuşup parka gitmek iken ben kardeşimi büyütmüştüm. Herkes evinde oturup sınavlara hazırlanırken ben kafelerde garsonluk yapmıştım ve ben bunları yaşarken kimse koşuşturmaktan acıyan nefesimi görmemişti ama ben onların ölen vicdanlarını görmüştüm. Bu yüzden hiçbir ölü beden bana ölü bir vicdandan daha korkunç gelemezdi.
Bu hayat beni yeterince ezmişti. Bundan sonra da kimsenin beni ezmesine izin vermeyeceğim ve ben asla öldürmediğim bir kadının katili olmayı kabul etmeyeceğim Gerekirse bunu zorla yapacağım.
Polisin beni tekrar çekiştirmesiyle irkildim. Siyah demir bir kapının önüne geldik ve kolumdaki polis beni bıraktı, kemerindeki anahtarlardan biriyle kapıyı açtı. Koridor öylesine sessiz ve duvarlar birbirine öylesine yakındı ki kilidin açılma sesi yankı yaptı.
Polis kolumdaki kelepçeleri çıkarttıktan sonra kendisi birkaç adım geride durup "Aras Acar'ı getirdim komiserim" dedi ve demir kapıyı kapatıp çıktı.
Komiserin yanında ayakta duran polise baktığımda yüzü hiç yabancı gelmedi. Buraya gelirken hava karanlık olduğundan tam emin olamasam da bu bizi buraya getiren arabada, tartıştığım polisti. Kendi çapında bana egolu bakışlar atıyordu fakat yanındaki polis izin vermeden konuşamadığı belliydi çünkü eminim ki konuşabilseydi bana birkaç okkalı laf söylerdi. Onun ukala bakışlarını gülümseyerek karşıladım ancak komiser bundan kıllandı.
"Ne gülüyorsun?"
Cevap vermemi bekledi ama benden cevap alamayınca gözleriyle karşıdaki sandalyeyi işaret ederek "otur" dedi. İlk başta içimden emir verdiği için inatlaşmak geçse de burada kimsenin benden rica ederek konuşmayacağı çok açıktı.
Sandalyeyi çekerek karşısına oturdum. Komiser elindeki kağıtları karıştırdı ve kalın sesi ile sessizliği bozdu.
"Aras Acar, üç kişisiniz ve cinayet suçu ile buraya getirildiniz."
Her ne kadar bu sorgudan sorduklara sorulara efendi gibi cevap vererek çıkacağım diye kendime söz versem de yanlışları düzeltmek zorunda hissetmem bunu engelliyordu.
"Bir dakika Komiser Bey yanlışınız var. Cinayetle suçlanarak buraya getirildik. Yoksa biz adam falan öldürmedik."
Kapkara ve buruşuk yüzlü yaşlı komiser, hafif bir gülümsemeyle gömleğini silkeledi.
"Biliyor musun delikanlı hiçbir katil çıkıpta yüreklice bu cinayeti ben işledim demez."
Küstah gülüşünü adeta bir ayna gibi taklit ettim. Haklı mıydı? Kısmen evet; fakat aksi durumlarda olabilirdi. Eminim ki gelip teslim olan yürekli katiller de vardır ama sorun bu değildi. Şu anki tek sorun katil olmadığımız halde katil muamelesi görmemizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
AcciónBirilerinin isminin yüceliği uğruna bizim özgürlüğümüz hiçe sayıldı ama unuttular ki biz özgürlüğe aşıktık.