on dokuz

646 53 16
                                    

Kim Jongin:

Elimdeki telefonu Sehun'a fırlatarak hafifçe esnedim. Dün bütün gün hastanede Sehun'un başında durduğumdan doğru düzgün uyuyamamıştım ve inanılmaz derecede uykum vardı. Sehun attığım telefonunu havada yakalayarak bana bakmaya başladığında ellerimi tezgahın üzerine yaslayarak ona bakmaya başladım.

"Ben yemek yapmayı bilmem," dedim, umursamaz bir tavırla omuz silkerken. Yalan değildi, az çok biliyor olsam da yine de pek bir şey yapmayı bildiğim söylenemezdi. "Bence dışarıdan sipariş edelim."

"Ben yapardım ama canım hiç uğraşmak istemiyor," diyerek suratını buruşturdu ve telefondan bir numarasını tuşladı. "Ne yersin? Tavuk? Ya da pizza?"

"Sen midene ağır gelmeyecek bir şeyler yesen iyi olur," dedim. Hastaneden bu sabah çıkmıştı ve doktor ağır veya baharatlı şeyler yememesi gerektiğini söylemişti. "Ama bana tavuk sipariş edebilirsin."

Gözlerini devirerek tuşladığı numarayı aradıktan sonra siparişleri vererek bana bakmaya başladı. "Şerefsiz Lay nerede?"

Kaşlarım çatıldı. "Başında bekledi o kadar saat hastanede. Şimdi burada olmamasına mı takıldın lan?"

"Onun değil de," diyerek sert bir nefes verdi. "Kuzenimin burada olmamasına çok fena takıldım."

"Jennie de başında bekledi."

"Başımda beklememiştir o," diyerek elini salladı. "Birkaç saat uğrayıp gitmiştir." Bir şey söylemek için ağzımı açacağım sırada bana ters ters bakarak beni susturmuştu. "Sırf kuzenimden hoşlanıyorsun diye hakkında iyi bir şeyler söylemeye çalışma, Kai. Kuzenimi tanıyorum."

"Aslında..." diye mırıldandım. Bir şey söyleyeceğim sırada kapı çalmıştı. "Gerçekten beklemişti."

Sehun "Ne demeye çalışıyorsun?" diyerek kapıya ilerlemeye başladığında ise bir kez daha omuz silkmiştim.

"Ciddiyim."

Sehun kapıyı açtığında ve Jennie elindeki poşet ve tek omzuna takılı çantasıyla içeriye girdiği sırada kaşlarımı kaldırmıştım. Burada olduğumu biliyordu ancak geleceğinden bahsetmemişti.

"Biz de senden babsediyorduk."

Jennie gözlerini bir Sehun'un, bir de benim üzerimde gezdirerek sırıttı ve ikimizi de yanıltmayan bir şey söyledi: "Evet, zaten herkes benden bahseder." Ardından elindeki poşeti Sehun'a uzattı. Aynı zamanda çantasını da çıkartmış, kenara bırakmıştı. "Umarım bir aptallık yapıp saçma sapan şeyler yiyip içmemişsindir. Sana sebze çorbası getirdim. Kendim yaptım demek isterdim ancak maalesef, yeteneksiz olduğum nadir konulardan birisi de bu." Ardından sırıttı. "Ama merak etme, zehirlenmezsin. Eve gelen yardımcıya senin için yaptırdım, tadına da baktım. Oldukça hafif ve fena da olmamış."

Sehun ona şok içinde bakmaya başladığında ve Jennie onu umursamadan yanıma gelerek parmak uçlarında kalktığında kolumu beline dolayarak gülümsedim. Bugün ilk defa onu etek, şort veya elbiseyle görmüyordum. Açık renk bir mom jean ve beyaz, askılı bir büstiyer giymişti. "Sana da selam, Kai," diyerek dudaklarıma uzanacağı sırada aramızdaki mesafeyi kapatarak dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Onu öpmeyi seviyordum.

"BİR DAKİKA BİR DAKİKA!" diyerek bağıran Sehun, elindeki poşetle ve irice açılmış gözleriyle bir bana bir de Jennie'ye bakıyordu. "Bu da ne demek oluyor?"

i want to do bad things with you • [jenkai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin