Kim Jennie;
Sehun'la beraber kocaman eve adımımızı attığımız anda Sehun'un gerildiğini hissetmiştim. Büyükbabam bizi bazen oldukça sıkıştıran bir adamdı ve Sehun buna katlanamıyor, dayanamıyordu.
Ayda bir, bazen iki ayda bir böyle aile yemekleri yapılırdı ve hepimiz toplanırdık. Zaten, bütün aileyi yan yana görebildiğimiz tek an bu yemeklerdi.
Mesela ben anne ve babamı en son iki ay önce yapılan aile yemeğinde görmüştüm. Sehun halamlarla sürekli görüşüyordu ancak ben ailemle görüşmüyordum. Zaten çocukluğumdan beri her zaman çok meşgullerdi ve hâlâ da öyleydiler. Çalışmaktan bırakın bana, kendilerine bile zor zaman ayırıyorlardı.
"Haydi bakalım," diyerek kolunu omzuma attı, Sehun. "Bizi bugün neler bekliyor?"
Bizi nelerin beklediği gram umrumda değildi ve bunu Sehun da biliyordu, o kendisini bekleyen şeylerden korkuyordu.
Salona geçtiğimizde herkesin bizi beklediğini görmüştük. Büyükbabamı ve büyükannemi saygıdan dolayı öperek boş koltuklardan birisine geçmiştim.
"Biraz geç kaldınız," diyen annem, kaşlarını çatmıştı. Yaşına rağmen yediklerine çok dikkat ettiğinden ve çalışmaktan arta kalan zamanlarında sürekli spor yaptığından, ince ve güzel bir vücuda sahipti.
"Kusura bakmayın," dedi, Sehun. "Şehirde trafiğe takıldık."
Böyleydi işte.
Benim babam onun dayısı oluyordu ancak her zaman resmi konuşurlardı.
Kim ne söylerse söylesin, Kim Ailesi gerçekten aile olmak ne demek bilmiyordu.
"Yemeğe geçelim," dedi, büyükannem. Gözleri Sehun ve benim üzerimde gidip geliyordu. "Çocuklar da acıkmışlardır hem. Hadi."
Büyükannem ve büyükbabam önden ilerlerken annem yanıma gelmiş, kulağıma, "Kilo mu verdin?" diye fısıldamıştı.
Başımla onayladığımda suratında bununla gurur duyan bir ifade oluşmuştu. Zaten zayıftım, verdiğim iki kiloyla daha da zayıflamıştım ancak annem hâlâ bununla mutlu oluyordu.
Neden böyle yapıyordu?
Yemek masasına geçtiğimizde herkes kendi yerine oturmuştu. Babam, annem ve ben yan yana oturuyorduk ve tam karşımda da Sehun vardı. Gözlerini yavaşça kapatıp açarak güven verir gibi bir ifade yapmıştı.
Yemeklerimizi yemeye başladığımızda bir süre kimsenin sesi çıkmamıştı. Çıkan tek ses çatal bıçakların sesiydi ve Sehun'un bu sessizlikten rahatsız olduğunu anlamak zor değildi.
Böyleydi. Biz bu kadardık. O çok saygı duyulan, yardım kurumlarına bağışlar yapan, Kore'nin seçkin ailelerinin başlarında gelen Kim Ailesi, gerçekten bu kadardı. Gördüğünüz kadardı. Anne babamla bile aramda bir iletişim yoktu, bir şeyim olduğunda hiçbir zaman anneme koşmaz, ilk önce ona anlatmazdım. Babamla hesabıma gönderdiği para miktarı için bile konuşmazdık.
Büyükbabam boğazını temizleyerek elindeki su bardağını masaya bıraktı ve gözlerini bir bende, bir de Sehun'da gezdirmeye başladı. "Okulunuz nasıl gidiyor?"
"Ben dereceyle bitiriyorum," diyen Sehun, saçlarını karıştırdı. "Seneye yüksek lisansım için İngiltere'ye gideceğim." Konuşmayı fazla sevmediğimi bildiğinden gözlerini kısaca bana çevirmiş, ardından tekrar büyükbabama dönmüştü. "Jennie zaten hâlâ bölümünün birincisi."
"Okulunun bitmesine ne kadar kaldı?"
"İki senem var, Büyükbaba," diyerek dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sonra da yüksek lisans yapacağım. Dört seneye yakın yani."
"Bir şirket var," diyerek dirseklerini masaya yasladı ve bana bakmaya başladı. "Yapılacak bir ortaklıkta hisselerimiz daha yükselecek ve..." Sonrasını dinlemedim, konunun nereye gittiğinin farkındaydım ve bu hiç hoşuma gitmemişti.
"Büyükbaba," diyerek araya girdi, Sehun. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu. "Ne demek istiyorsun?"
"Bir oğulları var ve sanırım şimdiden tanışıp iyi anlaşmaya bakmanız gerekiyor, Jennie," dedi, büyükbabam. "Hayatını onunla geçireceksin. Üniversiteni bitirdiğinde evlenmeniz gerektiğine karar verdik."
"Siz dalga mı geçiyorsunuz?" diye bağırdı, Sehun. Ben umursamamıştım çünkü ben istemediğim sürece hiç kimse bana böyle bir şey yaptıramazdı ve yaptıramayacaktı.
Bunu bana onlar öğretmişti. Nasıl birisine dönüştüğümü biliyor olmaları gerekirdi.
"Sehun-"
"Bu şirket evliliği muhabbeti ne? Gerçekten Jennie'yi istediğiniz birisiyle evlendirebileceğinizi mi zannediyorsunuz?" Büyükbabam sakince Sehun'a bakmaya devam etse de halam Sehun'u susturmaya çalışıyordu. "Anne bırak sen de ya! Hayır, daha ne parasından bahsediyorsunuz siz? Bu kadar parayla ne yapıyorsunuz da hâlâ para sayıklıyorsunuz, anlamıyorum ki."
"Bütün o aldığın eğitimler, giydiğin kıyafetler, arabalar, kaldığın ev... Her şeyin bedava olduğunu mu zannediyorsun sen?"
Sehun ağzını açtığı sırada, "Sehun," diyerek araya girdim. "Sakin ol." Kaşları çatıldı, bana bakmaya başladı. Onu umursamadan masadakilere döndüm. "Bana istemediğim hiçbir şeyi yaptıramayacağınızı bilmeniz gerekiyordu."
Annem bana ters ifadeyle bakmaya başladığında umursamazca omuz silktim. "Beni evlendirmek istediğiniz kişiye haftada iki gün nasıl altı ay boyunca akıl hastanesine gidip geldiğimi, neler yaptığımı ve nasıl birisi olduğumu da anlatmak ister misiniz?" Gülümsedim ancak tehlikeli bir gülümsemeydi. "Ya da ona hiçbir zaman değer vermeyeceğimden bahsetmek ister misiniz? Benim için sadece işime yarayacak bir kukla olduğundan?"
Sehun araya girdi. "Jennie-"
Gözlerimi annem ve babamın üzerine çevirdim. "Beni bu hale getirenin siz olduğunu söylemek ister misiniz mesela?"
"Haddini aşıyorsun," dedi, babam. "Yeter, Jennie."
"Asıl siz haddinizi aşıyorsunuz," diyerek oturduğum sandalyeden kalktım ve anneme doğru bakarak sırıttım. "Anne, bak, karşınızda gördüğünüz bu kız sizin eseriniz." Ardından babama döndüm. "Eserinizle de kendinizle de gurur duyun, baba."
•
#1: kim ailesi pek de iyi değilmiş sanki, ha?
Jennie & Sehun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i want to do bad things with you • [jenkai]
أدب الهواةKim Jennie, herkes için kampüsün gözbebeği... Herkesin gözü ondaydı ve bu durum onu oldukça tatmin ediyordu.