14 • the truth

32 4 5
                                    

Namlunun ucundaki surata baktı, kendindeki kararlılığın tıpatıp aynısını görüyordu karşısındaki gözlerin içinde.

"Pekala." dedi. "İndir şu silahı."

"Elizabeth." dedi Daniel, silahı tuttuğu elini indirmeye çalışırken.

"Ne biliyorsan anlat." dedi Elizabeth, Daniel'ın hareketine karşı koymayarak silahını indirdi.

Jack derin bir nefes aldı saçlarını karıştırırken. Birkaç kez etrafta dolandıktan sonra duracağı yerde karar kıldı. Endişesi kendini ele vermeye başlamıştı, ne yapacağını düşünüyor gibiydi.

"Pekala." dedi, çenesini ovuştururken. "Ben küçük bir çocukken annemin anlattığı bir hikaye vardı. Bir efsane. O zamanlar korksam da sonraları bunun sadece bir hikayeden ibaret olduğunu düşünmüştüm. Sombda'nın Hayaleti."

"Dur bir dakika, o gerçek mi?" dedi Daniel, dudakları aralanmış, dehşetle Jack'in suratına bakıyordu.

"Dur da adam anlatsın, anlayalım." dedi Austin, her zamanki asabiyeti vardı üzerinde. Gözlerini belerterek Daniel'a baktı.

"Sanırım gerçekti." dedi Jack.

"Ne hikayesi?" dedi Elizabeth, şaşkınlıkla dinliyordu.

"Karanlığa gömülmüş olan ruh, taşı ele geçirdiğinde Sombda'nın Hayaleti uyanacak. Kendine ruhlardan bir ordu kuracak ve felaketleriyle geri dönecek." dedi Daniel ve Jack, tek bir ağızdan. Bunun üzerine göz göze geldiler, ardından Jack konuşmaya devam etti. "Gerçek olduğuna inanmak istemedim. Ama taşın ele geçirilmesi... Taş gerçekten kayıp. Kendine ruhlardan bir ordu kuracak. Kaybolan o insanlar, gördüğün o suratı olmayan yaratıklar aslında Sombda'nın kehanette bahsedilen ordusu."

"Sen bunun ne zamandır farkındaydın?" diye sordu Elizabeth. Her seferinde olduğu gibi, yine sorulacak bir sürü sorunun içinde bulmuştu kendini. Yüreği ürperiyordu.

"Austin geldiğinde ve olanları anlattığında tam anlamıyla farkına vardım." dedi Jack, kaşları çatılmış bir şekilde boş bakışlarla zemini izleyen Austin'e baktı bir yandan. "Gerçekten emin olmak için araştırıyordum." dedi, Elizabeth'e dönerek. "Farkında olduğunu biliyordum, önünde sonunda bir cevap isteyeceğini de. Sadece ne kadar geç olursa o kadar iyiydi, hatta hiç sormasan daha iyiydi sanırım."

"Neden? Anlamıyorum. Bu işte birlikte değil miyiz?" dedi Elizabeth, onlardan gizlemeye çalışmasına anlam veremiyordu bir türlü.

"Jack." dedi Austin, araya girerek. "Soleilune'a neden gitmek istiyorsun?" diye sordu, kafasını kaldırıp Jack'e baktı. "Bilgi toplayabileceğimizi söylemiştin ama bence istediğin tüm bilgilere sahipsin."

"Bu ekibin zekası beni yormaya başladı gerçekten." dedi Jack, elini beline koyup bir süre karşısındaki yüzleri inceledi. "Kaçış yok anlaşılan."

"Hiç iyi bir fikir değil." dedi Elizabeth.

"Taşı alanların Sombrelar olduğundan şüphelenmiyorum, onlar olduğundan eminim." dedi Jack. "Bizzat kendilerinden öğrendim, ayrıntısını boş verin. Nerede olduklarını biliyorum, sadece oraya nasıl gideceğimi bilmiyorum."

"Gideceğimi mi? Biz bu planın neresindeyiz?" diye sordu Daniel. "Bilgi almana yardım edeceğiz ve bizi bir köşeye atıp gidecek misin?"

"Sizi bu işe bulaştırmak istemedim. Bana kızıyorsunuz, biliyorum. Ama bu o kadar basit değil. Yeraltından canlı çıkacağının garantisi yok." dedi Jack, Elizabeth içinde bir yerlerde onun samimiyetini hissedebiliyordu. Diğer bir yandan duydukları karşısında da bir korku kaplıyordu içini.

"Yeraltı mı?" dedi Austin, dehşete düşmüştü.

"Jack." dedi Elizabeth, bir yandan duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. "Biz çoktan bu işe bulaştık. Benim yüzümden biri öldü. Bilinmeyenler ilk defa birini öldürdü ve bu benim yüzümdendi. Austin bildiği onca şeyle Valan Vlue'dan kaçtı. Her an onu bulabilirler ve muhtemelen hepimiz ceza alırız. Geçen sefer arama yapmamaları kıl payı kurtulmamızı sağladı ama bu, bir daha gelmeyecekleri anlamına gelmez. O yüzden artık bir şeyler saklamayı bıraksan iyi olur."

"Görünüşe bakılırsa, öyle ya da böyle, bir şekilde mahvolacağız." dedi Austin.

"Ayrıca..." dedi Daniel. "Diyelim ki Lawrence bize yardım etti ve nasıl gidileceğini öğrendin. Oraya gidip taşı alabileceğinden nasıl emin olabiliyorsun?"

"Ah, pekala." dedi Jack. "Dürüst olmak gerekirse işleri daha fazla karıştırırsınız diye sizden bunu saklamak istemiştim ama aksine, yardımcı olabilecekmişsiniz gibi duruyor." dedi kafasını sallayarak.

"Yani ölmemiz umurunda değil?" dedi Austin, soru sorarcasına.

"Sombrelar amaçlarına ulaşırsa muhtemelen öleceksiniz zaten." dedi Jack, bunun üzerine Austin gözlerini irileştirerek kafa salladı. Hak vermişti.

"Bize sürekli çocuk muamelesi yapıyorsun ama elinde bizden başka kimse de yok." dedi Elizabeth, kaşlarını kaldırarak Jack'in suratına baktığı sırada silahını beline sıkıştırıyordu.

"Kafama silah dayadıktan sonra sana artık çocuk muamelesi yapar mıyım bilemiyorum." dedi Jack, imalı bir şekilde. "Aslında bu hareketin seninle gerçekten gurur duymama sebep oldu. İstediğini almayı bilen biri olduğunu biliyordum ama bu defa çok yakından tanık oldum, güzel." dedi.

"Gurur mu duydun? Güzel mi?" dedi Austin, suratını ekşiterek Jack'e baktı. "Kafana silah dayadı az önce ve bu senin hoşuna mı gitti?" dedi Austin, Jack'in fazlasıyla ciddi olduğunu fark edince konuşmaya devam etti. "Buradaki tek deli benim sanıyordum."

"Bu arada..." dedi Jack, dudaklarını birbirine bastırdı. "Bir sorunumuz var. Hem odaklanamayacağınızı düşündüğüm için hem de bu yüzden ertelemek istedim. Soleilune Malikanesi'ne girmemiz zor olmayacak, bildiğiniz gibi Valan Vlue'dan olan herkesi alıyorlar ancak Lawrence'ın olduğu bölüme Valan Vlue Ekip Birliği'ne kayıtlı olanları almadıkları bilgisine ulaştım. Binanın yüz tanıma sisteminden hepimiz kolayca fark ediliriz."

"Yani... Ekipten olmayan biri lazım bize." dedi Daniel. Bu sırada Austin yavaş hareketlerle kafasını Elizabeth'e doğru döndürdü. Birkaç saniye sonra Austin'in tuhaf bakışlarla kendisine baktığını fark eden Elizabeth, onun aklından geçeni okumuştu.

"Tek kelime edeyim deme." dedi.

"Neden? Elimizde başka kimse yok." dedi Austin, hemen itiraz etmeye başlamıştı. "Se-Joo bize yardım edebilir."

"Daha yeni annesini kaybetti. Hem de bizim yüzümüzden." derken Daniel'ın ses tonu biraz alçalmış, Elizabeth'e bakıp tekrar Austin'e dönmüştü. "Neden bize yardım etsin?"

"Ah..." dedi Austin. "Doğru."

"Pekala." diyerek tuttuğu nefesini bıraktı Elizabeth. "Jack'in dediği gibi, birkaç gün erteleyelim. İşi sağlama almadan oraya gidersek elimiz boş döneceğimiz ortada. Daha iyi hazırlanabilmemiz için birkaç gün. Bir şeyler düşünürüz." dediği sırada Jack kafa salladı ve saatine baktı.

"Benim çıkmam gerekiyor." dedi.

"Bundan sonra dürüst ol." dedi Elizabeth, Jack balkondan çıktığı sırada. "Lütfen." dedi yalandan yere öksürerek.

Jack hiçbir şey demeden gülerek balkon kapısından çıktı ve gözden kayboldu.

Çok geçmeden Felix ve Lexi, yanlarında Se-Joo ile birlikte gelmişlerdi.

valan vlue ☾ düzenleniyor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin