Birinci Bölüm

2.1K 160 138
                                    

CHOPIN - NOCTURNE NO.5

Jeon Joonki'nin konağında o gün, her zamankinden farklı bir telaş vardı. Kâhyalar en şık takımlarını giyinmiş, kapıcılar girişteki holü bir güzel temizleyip zemine yepyeni kırmızı halılardan sermişti. Mutfaktan gelen nefis kahve ve hamur işi kokuları Jungkook'un iştahını açmaya yeterliydi. Ancak neler olduğunu bilmeden, odasına kapanıp kitap okumaktan başka bir şey yaptığı yoktu. Masasının üstü iyice dağılmıştı; okuduklarından çıkardığı notlarla dolu kâğıtları, denemelerini yazıp biriktirdiği kocaman gri defteri, iyi bakım gördüğü için boy verip masaya kadar eğilen çiçekleri ile müthiş bir karmaşa çarpıyordu insanın gözüne. Ancak bu Jungkook için sıra dışı bir şey değildi. Her şeyin normal seyrinde ilerlediği zamanlarda zaten masası dağınık olurdu. Yalnızca babası ona uğrayacağını söylediğinde her şeyi toplayıp sandığına atar, o gittiğinde yeniden çıkartırdı.

Jungkook bir Omega'ydı. Omegaların bilim ile ilgilenmesi hoş görülmezdi. Hele babası tarafından katiyen kabul edilir değildi bu. Jungkook da Beta kız kardeşleri gibi sanatla ve ev işleriyle meşgul olmalı, bilim gibi çetrefilli konuları Alfalara bırakmalıydı. Toplumun gözünde Omegalar nasıl düşüneceğini bilemeyen, üst bir kontrolün varlığı olmadan yaşamını sürdüremeyecek yaratıklardı. Bu nedenle sınırlarını aşmamalı, kendi doğalarına karşı çıkmamaları gerekirdi.

Jungkook on yedi senelik hayatı boyunca sürekli bu cümleleri işitmişti. Kendi içinde geliştirdiği savunma mekanizması ile dışarıya müthiş bir Omega portresi sunmayı başarmıştı: itaatkâr, maharetli, entelektüel. Bir kemik uzatıldığında kuyruğunu sallayan köpeklerden farkı yoktu. Henüz kurumamış bir kil gibi, istenilen şekli almaya hazırdı.

Bütün bunların bilincinde olarak, Jungkook yalnızca görmek istedikleri yüzü gösterip karşılığında bir damla huzuru tadabiliyordu. Bu durum bazı zamanlarda onu içten içe çıldırtsa da, elinden pek fazlası gelemeyeceğinden yine kendisini sakinleştirmeyi başarıyor, rolünün dışına asla çıkmıyordu.

Fakat hissetmeliydi. O gün konakta bir işler döndüğünü önceden tahmin etmeliydi... Her şey için çok geç olmadan önce.


"Hoş geldiniz Bay Kwon." dedi Bay Jeon nezaketle. Jeon loncasından otuz kilometre uzakta, oldukça verimli ve büyük bir eyaletin sahibi olan Kim Ailesi'ni temsilen orada bulunan Bay Kwon, efendilerinin namına yaraşır bir biçimde özenle giyinmişti, saçlarından çoraplarına kadar muhteşem bir uyum içerisinde, kızıl kadife koltukta oturuyordu. Bay Jeon'un geldiğini görünce ayağa kalkıp selam verdi.

"Gayet hoş buldum Bay Jeon. Uzun zamandır görüşememiştik."

"Ah, evet. Buyurun oturun lütfen. Size bir bardak şarap koyalım-"

"Lüzumu yok." dedi Bay Kwon net bir sesle. "Burnuma şahane çay kokuları geliyor, eminim sevgili aşçınız benim geleceğimi bilerek hazırlamıştır."

Bay Jeon bir an için şaşırsa da itiraz edemedi. Başıyla işaret verdiği kâhya hızla misafir salonunu terk edip mutfağa koştu. Bu esnada iki büyük adam konuşmalarına devam ettiler. Bu esnada ılık çayları da oldukça şık fincanlar içerisinde masalarının üzerine koyuldu.

"İşleriniz nasıl gidiyor Bay Jeon? Daegu son görüşümden beri oldukça değişmiş. Nüfusun da arttığını görebiliyorum. Umarım halkın giderlerini rahatlıkla karşılayabiliyorsunuzdur."

Bay Jeon, bu ince aşağılamanın farkına varamadan yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirdi. Kim Ailesi'nin hâkimiyetinde olan kasaba ile karşılaştırıldığında, Jeon Joonki'nin alanı ancak tımar ovaları gibi kalırdı yanlarında.

SEALED FATE (devam etmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin