"Bunun daha kısa bir yolu var. O kadar uzun yoldan yapmana gerek yok, süre sınavda çok önemli. Kısa yolları öğrenirsen senin için daha iyi olur."
Savaş önümdeki konu anlatımlı matematik kitabını alırken ben de bana bu kadar yakın olmasının gerginliğini yaşıyordum. Kolu koluma değecek kadar yakındı hem de.
"Bak buraya yazdığım formülü bu tür sorularda uygula."
Savaş başını kaldırıp gözlerimin içine birkaç saniye bakıp susunca yutkunup kitaba baktım. Cidden onunla bu kadar yakın olmam bana hiç iyi gelmemişti.
"Tamam ben uygularım bunu." dedim altta sorulan soruya odaklanarak. Şimdi formülü kullanma zamanıydı.
Birkaç sayıyı yan yana yazıp gerekli işlemleri yapmaya başladım. Savaş'ın az önce not ettiği formüle birkaç saniye göz gezdirip onu da uygulamaya başlarken Savaş beni uyarmıştı.
"Daha dikkatli olmalısın."
"Hata mı yapıyorum?" dedim başımı kaldırıp ona bakarken.
"Evet."
"Nerde?"
"Birçok yerde."
"Ne?"
Savaş benden bakışını çekip soruya baktığında ben de şaşkınca ona bakıyordum. Bunu soru için mi demişti yoksa direkt bana mı söylemişti pek anlamamıştım.
Savaş silgiyi alıp çözmeye çalıştığım soruyu silip yeniden çözmeye başladı. Bir yandan çözerken bir yandan da anlatmaya devam ediyordu.
O anlatmaya devam ederken yanağımı avuç içime alıp başımı ona doğru eğdim. Matematiği gerçekten çok iyiydi. Bunu şu birkaç dakikada bile anlamıştım. Soruları çok basit yollardan ve akılda kalıcı bir şekilde çözüp anlatıyordu.
Savaş soruyu anlatmayı bitirdiğinde başını kaldırıp bana baktı.
"Anladın mı?"
"Evet."
"Güzel. Sen de şu soruları çöz bakalım."
"Tamam."
.....
(Savaş'tan)
"Tamam."
Gül ona anlattığım sorudan sonra çözmediği diğer soruları çözmeye başlayınca yutkunup arkama yaslandım. Bir saate yakındır ona soru anlatıyordum ve bu durumun gün boyu devam etmesini istiyordum.
Gül sorularla uğraşmaya devam ederken yüzümü görmediği için gülümsedim. O da biraz gergindi ama bana yansıtmamak için elinden geleni yapıyordu.
Ben mi?
Ben de heyecandan her an tutup sarılacak kadar aklımı kaybetme noktasına gelmiştim işte.
Keşke ona şu an kim olduğumu söyleme cesaretim olsaydı, keşke onu ne kadar çok sevdiğimi rahatça söyleyebilseydim, keşke onu özlediğim için yanına gidebilseydim, keşke elini tutabilseydim ama bunların hepsi sadece birer keşkeydi.
En azından şimdilik.
Eren gittiği lavabodan geri döndüğünde Gül de başını testten kaldırıp ona baktı.
"Nerde kaldın Eren ya? Birazdan gideceğiz zaten."
"Midem çok kötü durumda." dedi Eren gülerken. Ama yalan söylüyordu, bu çok açıktı. Amacı sadece ikimizi yalnız bırakmaktı.
"O kadar çok yeme o zaman."
"Savaş bu uç canavarına onun kadar yemek yemediğimi söyler misin lütfen? Yoksa alacağım ayağımın altına." dedi Eren kahkaha atarken.
"Ben onun kadar yemek yiyor muyum Savaş?" dedi Gül öfkeli surat ifadesiyle bana dönerken. Yüzünü görür görmez istemsizce gülmeye başlamıştım.
Bu kız gerçekten akıl sağlığım için çok zararlıydı.
"Yeme konusunda onunla savaşırsın. Kantinde kendinden geçerek tost yedin."
"Aşk olsun."
Keşke...
"Hem sen sadece bir kere tek yemek yediğimi gördün."
"Hayır birçok kere gördüm ama hep aynı zevkle yemek yiyordun."
"Bak sana demedim mi? Yediğin yemekler diline gidiyor ama. Keşke onun yerine boyunu 1.70'e tamamlasa." dedi Eren mal mal. Gül'le çok uğraşıyordu gerçekten.
"Ne öküz insanlarsınız siz ya. Ben eve gidiyorum bugün çok defa çalıştım."
Gül eşyalarını toplamaya başlayınca yanımdan bu kadar erken gitmesini istemediğim için bir anlık telaşla bileğinden tutup onu durdurmaya çalıştım. Bu hareketime o da şaşırmıştı. Yüzüme bakıp bir şey söylememi beklerken anın verdiği şaşkınlıkla konuştum.
"Gitme. Çok az çalıştık yani. Bugün Eren'e değil sadece sana ders anlatacağım. Daha yeni geldik. İki saat bile olmadı. Biraz daha kal."
Cümlemi bitirince içimden kendi kendime saydırdım. Neden bu kadar gereksiz bir heyecan yapmıştım ki? Kurduğum cümleden bile sadece ona sırılsıklam aşık olduğumu anlayabilirdi bence.
"Tamam. Gitmeyeceğim."
Gül'ün burda, hemen yanımda biraz daha kalacak olması bana derin bir nefes aldırtmıştı.
"Eren bir daha konuşursan gebertirim seni." dedim ona tehditkar bir şekilde bakarken. Çünkü böyle davranmaya devam ederse Gül gidecekti.
"Tamam sustum."
Eren önündeki test kitabına dönerken Gül çantasına koyacağı kitabı çıkarıp tekrar masaya koydu ve çözmeye devam etti. O soruları çözerken ben de yakalanmadan ona bakıyordum.
Yıllardır belki de ilk defa bu kadar yakından görüyordum onu. İlk defa nasıl koktuğunu öğreniyordum. Hatta ilk defa sağ gözünün altında küçük bir ben olduğunu görüyordum. Ona dair bilmediğim o kadar ayrıntı vardı ki bu ister istemez beni üzüyordu.
Gül birkaç soru çözdükten sonra aniden bana döndü ve göz göze geldik. Sanırım bu defa cidden boku yemiştim.
Gül benim ona baktığımı fark ettiğinde bariz bir şekilde hem utanmış hem de şaşırmıştı. Bu yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Ona neden baktığımı normal olarak merak ediyordu.
Bir şey söylemek zorunda hissettiğimde aklıma gelen ilk şeyi söylemiştim.
"Gözünün altındaki ben,"
durup derin bir nefes aldıktan sonra cümlemi tamamladım.
"Çok güzelmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKAN | Texting
Short StoryBaşkan: Yine de çıkıp bana 'nasılsın?' diye sorsan 'iyiyim' derim. Başkan: Ama iyi olduğum için öyle demem. Sırf sen sorduğun için derim. Başkan: Şu an tek yapmam gereken şey yine iyi olmadığım halde sana 'iyiyim' demek. Başkan: Ben iyiyim Gül. Sen...