1.1

1K 116 147
                                    

Sürpriz!

Lütfen hikâyeyi beğeniyorsanız bölümleri oysuz ve yorumsuz bırakmayın... Yorum okumak benim nefes alma şeklim gibi, neden benden esirgiyorsunuz. :( Üstelik iyi olan kazansın'ı yazmak için çok çaba harcamam gerekiyorken? 

Oylamayı unuttuğunuz bölümleri de oylarsanız çok sevinirim, ehehe.

İyi okumalar!

Sevgilerle, Lynx.

*


Ambulans gelirken seni tutan kişi Xiumin'di. Neler olduğunu kavraman çok zordu, hissettiğin yegâne şey korkuydu. Tao'a bir şey olursa yaşayamayacağını düşünüyordun. Tao çocuk evine geldiğinden beri o senin hem en yakın arkadaşın hem de küçük kardeşin gibiydi. Korktuğunda, uyuyamadığında gelip senin yanına yatardı, seni herkesten kıskanırdı, hiçbir erkekle görüşmeni istemezdi, onunla ilgilenmen için türlü türlü şeyler yapardı ama ne olursa olsun sözünü de dinlerdi. Ona susuz bir şekilde üç gün çölün ortasında beklemesini söylesen, yine de dediğin şeyi yapardı çünkü dördündü günde geleceğini bilirdi. Tao ile arandaki bağ, takımın geri kalanıyla olandan çok daha farklıydı. Canın giderse nasıl yaşardın?

"Tao? Tao'ya ne olacak?" diye soruyordun çünkü polis senin şeridin diğer tarafına geçmene izin vermiyordu. Luhan, Chanyeol ve Chen de aşağıya gelmişlerdi. Senin halini görünce hiçbiri bir şey dememişti. Dördü de endişesini içine gömmek zorundaydı çünkü seni sakinleştirmeleri gerekiyordu.

"Endişelenme, hiçbir şey olmayacak." dedi Xiumin seni kollarından tutarken. Yüzün ona dönük olsa bile omzunun üzerinden arkasındaki o acı dolu manzaraya bakıyordun. Acil tıp teknisyenleri hızlıca yaralılara bakarken yapabildiğin tek şey Tao'yu bulmalarını beklemekti.

"Ya ona bir şey olursa?" diye sordun yeniden, onları dinlemiyordun bile.

"Korkma, hiçbir şey olmayacak. O domuz seni bırakıp hiçbir yere gitmez." Luhan seni sakinleştirmek için elini omzuna koydu ama kalbin korkuyla sıkışmaya devam ediyordu.

En sonunda Tao'nun bedeni sedyeye yatırıldığında hızla ayağa kalktın. "Tao!" diye haykırdın ama küçük kardeşinin sana cevap veren sesini duyamadın. Xiumin'in kollarından kendini kurtarıp polisleri de geçerek koşmaya başladın. Senin atılımınla birlikte arkada kalan üç erkekte peşinden koşmaya başladı. Ayakların seni Tao'nun yanına götürdüğünde gözlerinde yaşlarla sedyenin ucundan tuttun. Tao'nun haline inanamıyordun. Birçok yerinde yanıklar vardı, başından kanlar akıyordu. Tao'ya ne olmuştu... "Tao... Tao... Dìdì, gàosù wǒ yī jiàn shì. Dìdì, qǐng zhēng kāi nǐ de yǎnjīng! Dìdì, bié ràng dàjiě kū, qǐng shuō xiē shénme! Shènzhì bùyào xiǎng ràng wǒ yīgè rén dāizhe. Méiyǒu nǐ bùyào líkāi wǒ. Wǒ hěn hàipà... (Küçük kardeşim, lütfen bir şey söyle. Küçük kardeşim, lütfen gözlerini aç. Küçük kardeşim, lütfen ablanı ağlatma, bir şeyler söyle. Beni yalnız bırakmayı düşünme bile. Beni sensiz bırakma. Korkuyorum...)"

"Madame, laissez-nous s'il vous plaît. Nous devons amener le patient à l'hôpital de toute urgence. (Hanımefendi, lütfen izin verin. Hastayı acilen hastaneye yetiştirmemiz gerekiyor.)" Acil tıp teknisyenlerinden birisi konuştuğunda sen hâlâ hıçkırarak ağlıyordun.

"Sakin ol!" dedi Xiumin seni belinden yakalayıp sıkıca tuttuğun sedyeden uzaklaştırırken.

O seni Tao'dan uzağa çekerken "Bırak beni! Bırak beni!" diye haykırıyordun. Nasıl sakin olmanı bekleyebilirlerdi ki?

iyi olan kazansın | exo oc (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin