"Tao," diye mırıldandın elini sargıların üstüne nazikçe bırakırken. Bu görüşmeyi yapabilmek için doktora öyle çok dil dökmüştün ki, Tao'nun yanına geçince ne söyleyeceğini adeta şaşırmıştın.
Tao ikinci derece yanıkla boğuşuyordu, doktorlar yanık tedavisi için kollarına ve bacaklarına balık derisi sarmış, ardından da üstünü bandajlamışlardı. Bilinci henüz açık olmasa bile seni duyduğunu çok iyi biliyordun. Bu yüzden de kelimelerini çok iyi seçmeliydin. Ne demeliydin, ne desen iyi olurdu?
"Tao," diye başladın yine sözlerine ama gerisi boğazında tıkalı kalmaya devam etti.
Tao, çok özür dilerim. Bu halde olduğun, acı çektiğin için özür dilerim. Seni, ablan olarak koruyamadığım için özür dilerim. Birlikte olacağımıza söz vermiş olsam bile şuan ne zaman iyileşeceğin konusunda bile bir tahmin yürütemiyorum. Çok korkuyorum, beni bırakıp gitmeyeceksin değil mi? Ölmeyeceğini bilsem bile nedense bazen beni bırakıp öteki tarafa tek başına gidecekmişsin gibi geliyor. Bunu yapmayacaksın değil mi Tao? Ablanı yapayalnız bırakmayacaksın değil mi? Beni bırakıp gitmeyeceksin? Sana söylemek istediğim o kadar çok şey var ki Tao... Ben...
Düşüncelerini bölen şey kapının açılma sesiydi. Kafanı çevirdiğinde hemşirenin odaya girdiğini gördün.
"Le patient a besoin de se reposer maintenant. (Artık hastanın dinlenmesi gerekiyor)" dediğinde bu söylediğine gülmek istedin. Zaten dinleniyordu. Tao hiç bu kadar çok dinlenmezdi, o her daim hareket etmek, koşuşturmak isterdi. Tao'nun yataktan kalkması, sadece birazcık eğlence ve kafa dağıtmak için Kris'in peşinde takılıp küçük işletmelerden haraç almaya çalışan müsveddelerin adamlarını dövmesi gerekiyordu. Tao böyle birisi değildi.
"Veuillez prendre soin de lui. (Lütfen ona iyi bakın.)" dedikten sonra hemşireye başınla selam verip aceleci adımlarınla odadan çıktın.
Cam sayesinde her şeyi gören Suho, kapının tam önünde seni bekliyordu. Kris, Lay'e bir işte yardım etmek, dahası işi daha iyi becermesini sağlamak adına gitmek zorunda kalmıştı. Tao'nun yanına gelirken yanında en çok olmasını isteyeceğin kişi Kris olsa da, bu görevi Suho üstlenmeye gönüllü olmuştu. Kris'e o yokken sana göz kulak olacağını söylemişti ama yanıldığı bir şey vardı. Senin birisinin korumasına ihtiyacın yoktu.
Yine de Suho'nun göz kulak olmaktan kastının, fevri bir şey yapmana engel olmak anlamına gelebileceğinin de farkındaydın. O-m üyeleri, Ex-k ile tanışmak için onların kiraladıkları eve doğru yolculuğa çıkmışlardı bile, bu yüzden de seninle gelmeye karar veren kişi Suho idi. Biraz sorumluluk hissediyor da olabilir ama sen nedenini tam olarak kavrayamıyordun.
Kris giderken senin aptalca bir şey yapmandan korkuyordu ama sen hayatının en dingin zamanlarından birisini yaşıyordun. Herkes ilk günkü tepkin yüzünden senin SM denilen adamın üstüne atlamanı, düşünmeden, kendi benliğini kenara bırakarak bir hata yapmanı beklemiş ve bundan çok korkmuştu. Oysa sen, aradan iki gün geçmiş olmasına rağmen çok sakindin. Öyle ki, beyninin içinde sonsuz bir meditasyon hali varmış gibi hissediyordun.
Arabanın patlamasından, Tao'nun yaralanmasından, Kris'i Suho'nun yanında görüşünden ve her şeyin sorumlusunun SM denilen herif olduğunu anlamandan beri dünya sanki daha yavaş dönüyordu. Daha önceleri etrafını olması gerekenden daha hızlı izliyormuşsun da her şey asıl şimdi netliğine kavuşmuş gibiydi. Kelebeklerin kanat çırpışını daha net görüyor, vezirin arkasında saklanan şahın titremesini daha net duyabiliyordun.
Sakinliğin onlara durgun bir nehri anımsatsa bile sen bunun bir şelale olduğunun farkındaydın.
"İyi misin?" diye sordu Suho yavaşça. Yüzünde ne haline acıyan ne de aşırı iyimser bir ifade vardı. Durumun ciddiyetinin farkındaydı ama hiçbir şekilde moral de bozmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iyi olan kazansın | exo oc (✓)
FanfictionEx-k olarak bilinen hırsız çetesinin namı tüm dünyada duyulmuştu. Kendilerini en iyisi olarak lanse eden bu bir grup aptala dersini vermek sana kalmıştı. Bir iddiaya giriştiniz, dünyanın en değerlilerinden olan, Mısır'da yeni keşfedilmiş, Kraliçe C...