On Dokuz | 'Final - Birinci Bölüm'

67 42 148
                                    

Yorumlarınızı, görüşlerinizi lütfen belirtin ve oy vermeyi unutmayın.

İyi Okumalar.

'21

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


'21.06 - 18.07.20'

Buluşmadan üç saat on dakika önce | 19.50

Soğuk bir kış gecesi pencereye vuran yağmur damlaları, Fiona'nın düşünmesine izin vermiyordu. Sokak köpeklerinin havlayışları kulaklarını tırmalıyor, şöminenin az sonra söneceği düşüncesi içini ürpertiyordu. Tek tesellisi sessizlikti. Sessizlik, onun her şeyiydi. O, sessizliğin kızıydı.

Yalnızlığı sever, sessizliğe tapardı. Sırf o koca şehrin gürültüsünden kurtulmak adına bu kulübede yaşıyordu ama yine de o, Fiona'ya burada da rahat vermemişti. Bugün doğum günüydü, bu düşünce tenini kabarttı. Doğum günlerinden nefret ederdi, bunun tek sebebi unutulması da değildi. Fiona annesiyle aynı gün doğmuştu ve bu durum onu her zaman mahvediyordu.

Fiona uzun bir süredir yalnızdı. Ailesi onu hiç beklemediği bir anda bırakıp gitmişti. Çok uzun bir süre çoçuk yetiştirme yurtlarında kalmış, oradaki kendini bilmez çocuklar tarafından da ezilmişti. O ölümden sonra, hayatının pek çok yerinde deli muamelesi görmüştü.

Sessizliği severdi ama çoğu zaman sessizlikle baş başa kalamazdı. Kafasındaki sesler katiyen susmak bilmiyordu. İçinde bazen ona kötü şeyler yapması gerektiğini söyleyen bir ses duyardı, bu ses onu kötüleştiriyordu. Buna engel olmaksa düşünüldüğünden daha zordu.

Etrafındaki insanlara katlanamaz onlarla muhabbet etmeyi de sevmezdi. O kendini bir anda yalnızlaştıranlardandı ve yalnızlığın en kötü yanı alışmaktı. Fiona alışmıştı. Yalnızlığa, dışlanmaya, acıya... Fiona kötü olan her şeye alışmış iyi olan şeylerden de alıkonmuştu.

Akrabaları tarafından bile istenmeyen biri olmanın acısını küçük bir kız çocuğuyken hep çekerdi. Büyüdüğünde o da onları sevmemeye başladı. Gerçekten kimsesi yoktu, onu güçlü kılan şey yaşadıklarıydı belki ama kimse ona 'Sen bunları yaşamak istiyor musun?' diye sormamıştı. İşte o da böyle kadere inanmaya başladı.

Kader... Fiona'nın kaderi pek iç açıcı değildi. Bunu onunla sadece bir saat muhabbet eden biri bile anlayabilirdi ama o yine de şikayet ederdi. Yaşadıklarının artık bunlarla sınırlı kalması gerektiğini düşündüğü her an daha da kötüsü karşısına çıkardı. Bu ona göre kör talihti.

Fiona, güzel bir kadındı. Uzun kızıl saçları vardı ve güneş gibi parıldarlardı. Saçlarını severdi ve onlara özenle bakardı. Mermer kadar beyaz, fazlasıyla da yara izleriyle dolu bir cilde sahipti. Cildi yıpranmıştı, canı her gün daha da fazla acıyordu. Zayıftı o, çok yemek yiyemezdi. Tuhaftır ya, kanı hiç sevmezdi ama kandan da eksik kalmazdı bedeni ve tenindeki kanın kokusu midesini düğüm düğüm ederdi.

Ölü Kadının Sanrıları ↬ texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin