hasattan önce: mavinin tonları

2.4K 254 241
                                    

Bu bölüm final değil, geçmişe dair bir ek bölümdür. Final bir önceki "sonsöz" adlı bölümde.



30 Temmuz

"Chanyeol, bütün gün birlikteyiz ama birbirimizle ilgili çoğu şeyi bilmiyoruz. Senin merak ettiğin bir şey yok mu hiç benimle ilgili?"

" 'En sevdiğin renk ne?' gibi bir zımbırtılardan bahsetmiyorsundur umarım." Güldü, bu sırada ateşi kontrol ediyordu, karanlık çökmüştü ve biz hâlâ elma bahçesindeydik.

"Evet, tam olarak öyle zımbırtılardan bahsediyorum. En sevdiğin renk ne?" Ateşin üstünde kızarttığı sosislerden bana uzattığında hemen ağzıma tıkmak gibi bir hata yaptım. "Yandım!"

"Dikkat et sıcaktır," diye alay etti, o sırada ağzımı yelliyordum elimle. "En sevdiğim renk ne mi? Mavi galiba."

Ağzımdaki sosisle ona bakarken kalakaldım. "Bu çok ucuzdu, Chanyeol." Omuz silkti. "Gerçekten en sevdiğin renk ne?"

"En sevdiğim renk diye bir şey yok, bütün renkleri seviyorum."

"Mutlaka bir tane olmalı," diye huysuzlandım. "Spesifik bir tane."

"Koyu mavi?" Omuz silkti.

"Bana asılıyor musun şu an?"

"Belki?" Bana elinde sosisiyle çapkın bakışlar atarken hiç de çekici görünmüyordu. "İstemez miydin?"

Oturduğumuz kütüğün üzerinde bana doğru kaydı, omuzlarımız birbirine değiyordu. Cevap verirken tıpkı onun gibi omuz silktim. "Belki?" Ayağını bilerek benimkine değdirdiğinde dönüp tersledim. "Sosisimi yiyorum."

"O zaman yapamaz mıyım?"

"Neyi?" Gözlerimi büyüttüm. "Chanyeol!"

"Öpemez miyim diye soracaktım, sandığımdan daha azgınmışsın."

"Azgın mı?" Kaşlarımı çattıktan sonra kahkaha attığında kendimi tutamayıp ben de güldüm, gerçekten farklı bir şeyi kastettiğini zannetmiştim. "Pekâlâ, yapabilirsin."

"Isırmak yok."

"Ne zaman ısırdım seni?" diye sordum gülerek, sonra beni dudaklarıyla susturdu. Beni hafifçe eğdiğinde düşmemek için koluna tutundum, bu beklediğimden daha uzun ve tutkulu bir öpücük olmuştu. Her iki dudağımı da bir bir öperken özenliydi, diller araya karıştığında gözlerimi irileştirerek geri çekildim. "Chanyeol, duydun mu?"

"Neyi?"

"Bir ses duydum."

"Saçmalama, Baekhyun."

"Ya kurtlar varsa etrafımızda?"

"Kurt falan yok."

Beni tekrar öpmeye tenezzül ettiğinde tekrar geri ittim, nefesimi tutmuştum. Hızla etrafıma bakındım, ilerideki çalılara gözlerimi irileştirerek bakıyordum. "Dinle."

İkimiz de korkunç bir sessizlik içerisinde gözlerimize baktık, hışırdayan yapraklar dışında bir ses yoktu. Sonra bir çıtırtı duyduk, bir de ileriden gelen bir uluma. Aynı anda ayağa fırladık.

"Chanyeol, gidelim hemen!" dedim telaş içerisinde. Kurtlar gerçekten de vardı.

Eşyalarımızı hızlıca toparlayıp çantaya yerleştirdim, bu sırada o da ateşi söndürdü. Onu beklemeden karanlıkta bisikletlerimize koştum, arkamdan uzun adımlarla hemen yetişmişti bana. Babası gece köyden uzaklaşmamamız gerektiği konusunda haklıydı.

"Tüylerim ürperdi," diye itiraf etti bisikletlerimize atlar atlamaz. "Belki de bir domuzdu."

"Bu daha korkunç olurdu." Elma bahçesinden çıkıp köy yoluna girince ikimiz de derin bir nefes aldık. "Nasıl da korktun ama," diye dalga geçtim kendim de korkmamışım gibi.

"Ya bizi yeselerdi?"

"Biliyorsun, böyle bir durumda centilmen olup kendini öne atman gerek, ben misafirim."

"Misafirmiş," diye alay etti. "Baekhyun."

"Hım?"

"Mavi."

"Ne?"

"En sevdiğim renk mavi!" diye bağırdı. Utangaç bir yüz ifadesiyle hızlanıp önüme geçtiğinde gülümsememe engel olamadım, ona yetişmeye çalışırken sırıtışımı durduramıyordum.



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hoşça kalın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hoşça kalın. 💙

Bluing the SummerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin