yavaş yavaş terk ettiler

1.5K 218 245
                                    

Ben odamda kaşlarımı çatmış otururken Bayan Park ve Ahra topladığımız mantarlarla güveç yapmakla meşguldü, Bay Park ve Chanyeol ise elma bahçesiyle ilgili hiç ilgilenmediğim bir konunun muhabbeti içerisindeydi. "Baekhyun!" diye seslendi Chanyeol, beni öğle yemeğine çağırıyorlardı. "Baekhyun, hadi!"

"Aç değilim," diye seslendim öfkemi dindirmeye çalışarak. Dönüş yolunda benimle nasıl alay ettiğini hatırladıkça küfredecek gibi oluyordum.

Şiddetli adım sesleriyle birlikte verandanın sallandığını gördüm ki bu onun adımlarıydı, bu evde verandayı sallayabilecek kadar şiddetli yürüyen tek kişi oydu. Sürgülü kapıyı sonuna kadar açmış, bana ısrarla bakıyordu. Uzaktaymışım gibi "Gelsene!" diye bağırırken sesi tiz çıktı bir anlığına.

"Aç değilim, dedim."

"Bana mı küstün sen?" diye sordu kollarını birbirine bağlayıp.

Kendimi gözlerimi devirmekten alıkoyamayarak başımı kaldırıp ona baktım. "Git başımdan, Chanyeol."

"Sence de biraz abartmıyor musun? Kalk hadi, sofra hazır."

"Tak tak." Bize seslenen kişi bahçe kapısında duruyordu, onu görünce az önce neyi tartıştığımızı bile unutarak gülümsedim. Sehun bize doğru gelirken salondakileri başıyla selamladıktan sonra yanımıza geldi. "Selam."

Chanyeol "Uzun zamandır uğramıyorsun," dedi tavırlı bir ses tonuyla, bu daha çok bana kızgınlığından ötürü görünüyordu. "Tam vaktinde geldin, yemek yiyelim. Baekhyun bir sürü mantar topladı bugün."

"Mantar toplamaya mı gittiniz?" Sehun bana şaşkınlıkla baktı. "Belli, nasıl da yorgun görünüyor."

Sehun bunu görebilen tek kişiydi, diğerleri arasında o kadar uzun süre bisiklet sürüp yürümeye alışık olmadığımı ve bu yüzden de yorulduğumu daha yanımıza gelir gelmez fark etmişti. Ve o bunu söyledikten sonra Chanyeol tekrar dönüp bana baktı, gözleriyle süzüp sonra dikkatini Sehun'a verdi yeniden. İkisi ayaküstü sohbet ederken onlara katılmak yerine boş bakışlarla elimin altındaki şiir kitabını inceledim. İlk sayfasına inci gibi bir el yazısıyla yazılmış "Choi Ahra" ismini başka bir şeyler daha görebilecekmişim gibi tekrar ve tekrar okudum.

"Uzun zamandır vakit geçiremiyoruz, bir şeyler içelim mutlaka. Baekhyun, iyi içebiliyorsundur umarım."

Başımı Sehun'a çevirdiğimde gülümsediğini gördüm, ikisi yan yanayken devasa görünüyordu.

"Sayılır," dedim. "Elma şarabı konusunda deneyim kazandım."

"Bıkmış olmalısın elmadan, sana bir şişe üzüm şarabı getireyim, bayılırsın."

Sehun direkt olarak benimle konuştuğu için Chanyeol'ün sessizleştiğini fark ettiğimde gülümsedim, bu acınası bir şekilde hoşuma gitmişti.

"Üzüm şarabını severim." Düşünür gibi yaptım, o sırada beni izlediğini fark ettim, kaşları çatılmıştı. "Gölet kenarında güzel olabilirdi, birkaç atıştırmalıkla."

"Daha güzel bir yer biliyorum aslında." Sehun saatini kontrol edip yeniden bana baktı. "Bunu bir söz olarak kabul ediyorum o zaman. Ah, az kalsın unutuyordum. Bir dakika."

Sehun kapının önüne bıraktığı bisikletine giderken onunla göz göze gelmekten kaçınarak dikkatimi Sehun'a vermeye devam ettim, sepetine koyduğu kumaş parçasına sarılı bir paketle dönmüştü yanımıza. "Seramikleri getirdim."

Elinden alırken dikkatli olmaya çalışıp üstündeki bağı açtım, iki küçük mavi elma. Düşündüğümden daha tatlı görünüyorlardı ve bu beni gerçekten şaşırtmıştı, hayatımda hiç seramikle uğraşmamış olduğumdan ilk kez kendimle gurur duyuyordum. "Teşekkür ederim," diye mırıldandım, elimdeki küçük süs eşyalarına bakarken bu sefer gerçekten içten bir şekilde gülümsüyordum. Başımı kaldırıp Sehun'a bakarken farkında vardım sonra, hiç tereddüt etmemiştim teşekkür ederken. Üstelik bunu Chanyeol'e karşı bir kez bile söyleyememiştim. Minnettar olup teşekkür etmek, pişman olup özür dilemek harcım değildi benim. İnsanlara olan güvencim kırıldığından beri bu iki cümleyi söyleyemez olmuştum ve şimdi sırf seramik biblolarımı bana getirdiği için teşekkür ediyordum. Bu iyi bir şeydi herhalde, iyileşmenin bir adımıydı. Ama Sehun gittiği halde Chanyeol bana öyle tavırlı bakıyordu ki bunun yanlış bir şey olup olmadığını tarttım kafamda, ama seramikler ve dudaklarımdan dökülebilmiş olan o tek cümlenin mutluluğundan onu pek umursamayıp odamıza döndüm. Seramikleri incelerken onun beni yemeğe çağırmak konusunda pes edip salona döndüğünü çok sonra fark ettim. Onlar ailecek yemek yerken elmaları düşündüm yalnızca, mavi elmalar. İçimdeki maviliği de söküp atsam ne güzel olurdu, bu bibloların içine sığdırsam hüznümü. Gözlerimi kapatıp açtığımda yepyeni biri olsam...

Bluing the SummerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin