yoldan çıkmak için tam zamanı

1.6K 222 85
                                    

10 Ağustos

Artık biraz daha huzurluydu günlerim, daha az mavi. Chanyeol'le durmadan tartışıp barışırken zamanın ne çabuk geçtiğini, gecelerin ne ara gündüz olduğunu anlayamıyordum. Kâbuslar yoktu, yerini mümkün olmayacak hayaller almıştı. Kalp kırıklıklarım bir bir iyileşiyordu herhalde, ona eskilerden söz açmıyordum.

Öte yandan Chanyeol ile arama net bir çizgi çekemiyordum bir türlü, pişmanlıklarıma rağmen ondan uzak duramıyordum. Gün içinde durmadan benimle alay ettiği halde bir şekilde kendini affettiriyor ve ben soluğu onun kucağında alıyordum. Aramızdaki çekim göz ardı edilemezdi, ona dokunmaktan alamıyordum kendimi. Onu öpmekten hoşlanıyordum, beni öpmesinden, kolları arasına almasından hoşlanıyordum. Gün içinde durmadan birbirimizle uğraşan ya da birbirimizden uzak durmaya çalışan biz yalnız kaldığımız vakit kendimizi birbirimizin kollarında, sevişirken buluyorduk. Alay ettiğim o çirkin gömleklerini giyiyordum zaman zaman, tıpkı onun gibi etrafta terlikle ve şapkayla dolaşıyordum. En başta nefret ettiğim o bronz teni artık geceleri kavuşmak istediğim bir hazine olmuş, bir de bu yetmiyor gibi aksanı dilime yapışmıştı. Onunla ilgili nefret ettiğim her zerresini benimsemiştim ancak bunlar beni kendi hayal kırıklıklarıma götürecek dikenli yollardı. Ben ona kapılarak yeni acılar yaratıyordum. Chanyeol hiçbir zaman benim ondan etkilendiğim kadar benden etkilenmemişti. Gittiğimde ben onu da ardımda bırakabilmek için çabalarken o çoktan nişanlanmış olacaktı, bunun pişmanlığını yaşamayacaktı üstelik. Ne zaman Ahra yanımızda olsa benden uzaklaşıyor, ona gidiyordu çünkü. Ona bana baktığı gibi bakmadığına yemin bile edebilirdim, zorakiydi el ele tutuşları, iki yabancıdan farksız. Ona dokunurken sahiplenici değildi. Fakat tüm bu kanıt arayışlarım zavallıcaydı. Chanyeol için önemli olan bu değildi, ne pahasına olursa olsun geleneklerinden vazgeçmeyecek, anne babasına baş kaldırmayacak ve bir erkekle seviştiğini dile getirmeyecekti.

"Bu ulusal parkın başı sonu yok," dedim kırmızı bisikletimin pedallarını çevirirken, nereye gittiğimizi bilmediğim için Sehun önümden gidiyordu. Arabayla gelmemiz gerekecek kadar yol kat etmiştik. "Ormana girmediğimizden emin misin? Bence şu an farklı bir bölgenin sınırları içerisindeyiz."

"Ormana girmedik," diye cevapladı, sakindi. "Ancak farklı bir bölgenin sınırları içindeyiz, bu doğru."

"Burası gerçekten de büyük."

"Ama tek başına gelmek tehlikeli, kaybolabilirsin."

"Chanyeol tek başıma gölete gitmeme bile izin vermiyor."

"Haklı. Kaybolabilirsin, üstelik gölet oldukça derin." İnip yürüyerek devam ettik, yürüyüş yolu oldukça düzgün ve güven vericiydi. "İşte geldik."

Bisikletlerimizi kenara bırakıp dolaştık birlikte, şelalenin üstünden geçen yürüyüş yoluna vardık. Ağaçlarla çevrili bir alanın ortasında kayalıkların arasından akıyordu su, oldukça yüksekse de yerdeki birikintisi çok derin sayılmazdı. Ancak suyun akışını dinlemek inanılmaz rahatlatıcıydı.

"Chanyeol seni neden buraya getirmedi anlamıyorum, Ahra ile sık sık gelirler."

"Bilmem." Cevabını vermişti aslında, burası onun kız arkadaşıyla geldiği yerdi. Hâlâ kafa karışıklığını giderebilmek için basit ayrımlar kuruyordu kafasında. İç çekerek etrafa göz attım, yüksekte olduğumuz için bu bir noktadan sonra başımı döndürmeye başlamıştı.

"İnelim mi?"

"Olur."

Sehun'u takip ettim, suyun kenarına indik bu sefer. Beyaz ayakkabılarımı kenara çıkarıp suya ilerledim, o da beni taklit etti. O ince kotunu yukarıya sıvadı, bense şort giyiyor olduğum için rahattım, su gölette olduğunun aksine soğuktu.

Bluing the SummerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin