bizi bilmiyorlar

1.5K 228 185
                                    

Finalden önceki son bölüm.



"Bırakın beni!"

Çığlığım o küçük boş kömürlükte yankılandı, beni duyan olmayacaktı. Seojun güldü, elinde parlayan metali gördüğümde gözlerim irileşti. Ne yapacaklarını tahmin etmeye çalışırken kalbim ağzımda atmaya başladı.

"Korkma, hyung," dedi alaylı bir şekilde. "Canını acıtmayacağım, söz."

Diğer ikisi kolumdan tutmuş hareket etmemi engellerken durmadan çırpınıyordum olduğum yerde, çığlık attığım için üçü de bu komik bir şeymiş gibi eğleniyordu.

"Artık Busan'a dönme zamanın geldi."

"Seojun bırak beni!" diye bağırdım kaşlarım çatık. "Şimdi bırakmazsanız gerçekten kötü olacak!"

"Ne yapacaksın? Anneni mi arayacaksın, hyung?" Kahkaha attı, yanıma çöktü sonra. Çenemden tutup elindeki bıçağı yüzüme yaklaştırdı, beni avucunun içinde öyle tuttuğu için aşağılanmış hissettim kendimi. Liseli üç çocuk benimle alay ederken onları engelleyemiyordum bile. "Gerçekten de korkakmışsın, ağlayacak mısın yoksa?"

Diğer çocuklar "Ağlayacak şimdi!" diye bağırırlarken kollarımı çekiştirmeye devam ettim, Seojun bıçağını yüzümde dolaştırırken gülümsüyordu.

"Ezik." Gözlerimi kapattım gerçekten de korkuya kapılıp, bıçağını hareket ettirmişti. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi gözlerimi açtığımda, Seojun elinde bir tutam saçla bana bakıyordu. "Bak, canını acıtmayacağımı söylemiştim. Boşuna ağladın."

Bıçağını cebine geri soktu, iki arkadaşına başıyla işaret edip beni bırakmalarını söyledi. Ancak beklediğim gibi devam etmedi, üçü dışarıya çıkıp o kömürlüğe kapattı beni. Kilit sesi duymadım, büyük ihtimalle kapının arkasına bir şey koymuşlardı. Orada yalnız kaldığım için çıldıracak gibi hissederek kapıyı yumrukladım, bir tek pencere yoktu, içerisi bir tabut kadar dar ve zifiri karanlıktı. Metal kapının altından bir ışık süzmesi bile gelmiyordu üstelik.

"Çıkarın beni!" diye bağırdım kapıyı zorlayıp.

El yordamıyla duvarı bulup kapının yanına çöktüm, derin nefesler alıyordum karanlığa alışmaya çalışırken. "Neden nefret ediyorsunuz benden?"

Sakinleşebilmek için elimi göğsümün üzerine koydum, orada kapalı kaldığım için paniğe kapılmıştım, nefes nefeseydim. Ne zaman çıkaracaklardı beni oradan? Onlar açmazsa kimse yokluğumu fark etmeyecekti. Bir ses vardı içeride, belki de bir fareye aitti. Kısa süre sonra pes edip kapıyı yumruklamayı bıraktım, belli ki gitmişlerdi. Ayaklarımı ileriye uzatmak istedim ama başaramadım, bu hareketimden sonra üstüme doğru bir şey düşmüştü, içerisinin dar olduğu yetmezmiş gibi eski eşyalarla doluydu. Havalandırılmadığından olsa gerek, küf ve tahta kokuyordu her şey. 

Ancak uzun bir süre geçti oraya kapatılışımın üstünden, kimse beni aramaya gelmedi, saat henüz erken olduğundan dolaşmaya çıktığımı düşünmüş olmalıydılar. İçerisi öyle sıcak ve havasızdı ki zor nefes alabiliyordum, terlemiştim biraz. Güneş batmış olmalıydı, içerinin rutubeti yüzünden ağırlaşıyordu göz kapaklarım. Ne zaman geleceklerini bilmiyordum, bu yüzden ayık kalmakla uğraşmadım, kapattım gözlerimi. Etrafımda çeşitli böcekler veya örümcekler olabileceği korkusuyla kirli zeminin üstünde uyuyakaldım.

Ne kadar zaman geçmişti oraya kapatılışımın üstünden? Biri adımı sesleniyor, omzumu sarsıyordu. Boğazım kupkuruydu, nefes almakta zorlanıyordum. Bedenim fazlasıyla ağırdı gözlerimi açtığımda, ışığa alışamadığıma göre hâlâ oradaydım. Chanyeol terli yüzümü tutuyordu, arkasında bana endişeyle bakan Ahra duruyordu.

Bluing the SummerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin