⸝⸝⸝⸝
Ne demeliydim bilmiyordum.
Hala gözlerine bakmaktan kendimi alamıyordum. Yavaşça gözüme düşen saçlarımı geriye doğru taradım ve adını Minho olarak öğrendiğim adama baktım. Tahminen benden 1-2 yaş büyük olmalıydı. Saçları koyu kahverengiydi ve o kadar yumuşak görünüyorlardı ki dokunmamak için zor duruyordum, dudakları kıvrıldı ve benden bir cevap beklediğini belirtircesine bakmaya başladı. Biraz toparlandım ve hızlıca düşündüm. Bu adamla konuşmalı mıydım? Bu sefer pişman olacağımı bile bile cehenneme yürümeyi tercih etmeye karar verdim. En fazla ne olabilirdi ki?
''Hm.. Elbette eğer isterseniz anlatmak isterim.''
Kalbim durmuştu sanki bana bakıp kocaman gülümsediğinde..
''Peki Jisung o zaman nereye gideceğimize sen karar ver..''
Ne yapacaktım? Elim ayağıma dolanmıştı ve sürekli Minho'ya bakmaktan kendime gelemiyordum. İçtiğim kadehlerce şaraplar sanki suydu ve Minho'ydu beni sarhoş eden. Kafamı hafifçe sallayıp kendime gelmeye çalıştım ve ona bakıp gülümsememi sundum. Aynı şekilde dakikalardır bana gülümsüyordu.
⸝⸝⸝⸝⸝⸝⸝⸝
Hafif adımlarla sergi salonundan çıktık ve yavaş yavaş yürümeye başladık. Hiç konuşmuyorduk ama sanki bedenlerimiz birbirini tanımaya çalışıyor gibiydi. Benim sol ayağımla attığım adımla atıyordu sol ayağını, elleri benimki gibi ceplerinde sanki beni izliyor ve taklit ediyor gibiydi. Bir süre soğuk havada yürüdük ve oldukça sevdiğim küçük bir kafe çıktı karşımıza.
İçeriye girince ellerimizi ağzımıza götürüp hohladık ve cam kenarında kırmızı beyaz kareli masaya oturduk. Minho hızlıca ceketini çıkardı ve içindeki kazağın kollarını kıvırmaya başladı, ona bakmaktan yanımıza yanaşan garsonu bile görmemiş ve duymamıştım. Gelen garson biraz boğazını temizledikten sonra önümüze menüleri koydu ve yanımızdan uzaklaştı. Minho kol saatini düzelttikten hemen sonra menüye biraz göz gezdirdi, bu sırada şaşkın bir halde ona bakıyordum. Bu kadar yakışıklı olması normal miydi yani? Belki de heteroseksüeldir diye kendime hatırlatmalar yapıp gözümü Minho'dan çekip menüye bakmaya başladım. Birden içimi ürperten sesiyle konuşmaya başladı.
''Jisung? Sence ne içmeliyiz?''
Menüdeki içeceklere göz gezdirdim.
''Bence.. Eğer sen de istersen tabii ki, latte içebiliriz. Çok sık geldiğim kafe burası, genelde latte içiyorum.''
Kocaman dişlerini gösterircesine gülümsedi ve hemen garsona seslenip iki tane latte sipariş etti. Sonrasında bana döndü ve gözlerimin tam içine bakmaya başladı.
''Demek en sevdiğin kahve latte. Hakkında bildiğim şeyler çoğaldı. Jisung, Sanat okulunu bıraktı ve latte içmeyi seviyor.''
Utanmıştım. Neden bilmiyorum ama bacaklarım titremeye başlamıştı. Anlamasın diye ellerimi bacaklarıma koyup durdurmaya çalışıyordum. Neden etkilendiğimi bilmiyorum ama her kelimesinde kendimi Tanrıya teslim edecek gibiydim. Yüce İsa! Neler oluyor bana böyle?
''Biraz kendinden bahset bana, neden bıraktığını merak ettim doğrusu.. Ben de sana kendimden bahsetmek isterim eğer istersen..''
Usulca yüzünü inceledim. Nasıl toparlayacağımı bilemeden başladım bir yerden anlatmaya, ne olacaktı sanki? Boşluktaydım ve sanat beni boğuyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eyes / Minsung TAMAMLANDI
Fanfiction''Minho, sence Modigliani neden sevdiği kadının resimlerinde gözlerini çizmemiştir?'' Biraz düşünceli gibiydi, siyah kabanının cebine ellerini koydu ve sonra tekrar çıkarıp çenesine koyup düşünür gibi yaptı ve bana dönüp parlak gülümsemesini verdi...