Yeni yıla girmiştik. Havuzun karşısında bana bakan bir Minho vardı. Dalıp gitmiştim sadece, o an kolumdan tutulup çekildiğimi hissettim. Biraz sonra bu kişinin Hyunjin olduğunu fark ettim. ''Bekl..e Hyunjin o'ydu. Hyunjin onu gördüm!'' Yüzünü bana çevirdi ama bu sırada hızlıca partiden çıkmıştık. ''Eve gidiyoruz. Seni bir kere daha ağlarken görmek istemiyorum.'' Hızlıca beni taksiye bindirdi ve eve gittik. Eve girdiğimizde sinirimden delirmek üzereydim. Oradaydı ve oradan alınmıştım. Hyunjin ve Seungmin benim için yatak hazırlayıp odaya çekildiler, ben ise pencere kenarına geçmiş sigara içiyordum. Hava buz gibiydi. Hani ellerin soğuktan hissizleşir, öyleydim muhtemelen burnum ve kulaklarım bile kıpkırmızı olmuştu ama hissetmek istemiyordum şu an.
Aşağıdaki sokak lambasına bakıyordum tatlıca. O an lambanın altında bir gölge fark ettim ve oraya doğru yoğunlaşarak bakmaya başladım. Oradaydı. Gelmişti. Arada yanıp sönen eski sokak lambasının altında ellerini kabanına koymuş halde bana bakıyordu. Elimdeki sigarayı içmeye devam ettim, o da bana bakmaya. Bir süre birbirimizi izledik sadece.
Sigaram bitince kül tablasına söndürdüm ve derin bir nefes verdim. Son defa ona baktım ve sertçe camı kapatıp koltuğa yöneldim. Ellerim ağrıyordu soğuktan, uzandım düşünmemeye çalıştım. Telefonum çalıyordu ama açmayacağımı biliyordu. Yüzümü iyice yastığa gömdüm ve nefesimi tuttum. Bırakmak istemiyordum.
Bir anda yerimde kalkıp kısa bir düşünceyle koşarak eşyalarımı toplamaya başladım. Yaptığım resimlerimi kıyafetlerimi alıp yavaşça evden çıktım ve evime doğru gitmeye başladım. Oraya gelmeyeceğini biliyordum o yüzden rahatça evime girdim ve eşyalarımı gelişi güzel bırakıp büyük tuvallerimi alıp resim yapmaya başladım.
Sabah olmuştu. Koltuğumda uyumuşum ve gözüme giren minik güneş ışıklarından rahatsız olup ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkadım ve telefonumu alıp bakmaya başladım. Hyunjin aramıştı ve alışılmadık bir şekilde Minho aramamış ve mesaj atmamıştı. Pes etmiş olmalı diye sesli bir şekilde söylendim. Hyunjin'e evimde olduğumu söylediğim kısa bir mesaj atıp mutfağıma girdim ve kahvaltı hazırladım.
Sigaramın bitmiş olduğunu fark edip hemen üzerimi değiştirdim ve cebime hemen para atıp kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla önüme bir şey düşmesi bir oldu ve kısa bir kalp krizi geçirip geriye attım kendimi. Bu şey dediğim ise Minho'ydu. Kendine gelip kafasını tutarak yerinde doğruldu ve bana baktı. ''Burada ne işin var?'' sinirle sorduğum soruyla aceleyle ayağa kalkıp bana yaklaşmaya çalıştı. Kendimi hızla geriye geçip ''Ne işin var dedim? Gider misin?'' gözleri doldu ve ''Jisung yalvarırım seni biraz göreyim söz gideceğim fakat yalvarırım beni kovma hemen.'' Sinirle güldüm ve ''Markete gideceğim ben gelene kadar gitmiş olursan iyi olur''.
Yere bakmaya başlayıp parmaklarıyla oynamaya başladı. Onu umursamadan sokağa attım kendimi, ellerim titriyordu ama sinirli olduğum içindi. Sigaramı alıp eve döndüm ve hala kapıda beklediğini gördüm. ''Çekilir misin?'' Bana doğru yaklaştı ve elimi tuttu o sırada hızla elimi çektim eli boşta kalakaldı.
Yavaşça ona yaklaştım ''Modigliani öldüğünde, Jaenne Picasso'nun yanına gider ve ''Nasıl hissediyorum biliyor musun Picasso? Bomboş hissediyorum. Hiçbir şey hissetmiyorum'' der. Bunu unutma çünkü boş bir bardak nasılsa aynı öyleyim.'' Dedikten sonra evime girip yüzüne kapıyı kapattım.
⸝⸝
4 Ay sonra
⸝⸝
''Tebrik ederiz Jisung. Harika bir sergi, bu kadar yetenekli olman beni çok etkiliyor.''
Gülümsedim. Misafirlerimle ilgileniyordum. Bir yandan mutlu ve heyecanlıydım. Büyük bir sergi açmıştım, çok kalabalıktı ve bilirsiniz ki ressam bendim. Elimde şarabımla diğer misafirlerimin yanına gidiyordum sürekli. Aylardan Nisandı. Bilirsiniz hava güzel çiçekler açmıştı. O günlerden sonra Minho'yu görmemiştim hiç. Numarasını her şeyini silmiştim ve hayatıma kaldığım yerden devam etmeye çalışıyordum. Çalışıyordum çünkü hala ona deli gibi aşıktım.
Her gece onu düşünüyordum ve sürekli fırçama gelip resimlerimi boyuyordu kendisi. Artık bilinen biriydim etrafımda. Resimlerimi her yere götürüp sergi açıyordum açlıkla. Toparlanacağımı biliyordum ama gizlediğim şeyler vardı etrafıma karşı.
Günün sonunda sadece ben ve garsonlar ve çalışanlar kalmıştı sergi salonunda. Hyunjin ve Seungmin'i zorla evlerine yollamıştım ve her şeyi halledip eve gidip uyumak istiyordum. Kalan şaraplardan alıp içmeye başladım ve kocaman sergi salonunda dolaşmaya başladım. En büyük boyutlu olan resmimin önünde durup izlemeye başladım. Bu resim Minho'ydu. Renkler içinde olan karmaşıklık o'ydu. Dalıp gitmişken resmime birinin yanıma geldiğini hissettim.
Ve duyduğum sesle kalbim durdu.
''Ve ondan sonra Picasso ölüm döşeğindeyken bile Modigliani ismini dudaklarından düşüremedi.''
Kafamı ona çevirdim ve bana gülümsedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eyes / Minsung TAMAMLANDI
Fanfiction''Minho, sence Modigliani neden sevdiği kadının resimlerinde gözlerini çizmemiştir?'' Biraz düşünceli gibiydi, siyah kabanının cebine ellerini koydu ve sonra tekrar çıkarıp çenesine koyup düşünür gibi yaptı ve bana dönüp parlak gülümsemesini verdi...