Ellerim titremeye başlamıştı. Karşımda durmuş elindeki şarabı sallaya sallaya bana gülümsüyordu. Uzun zamandır ilk defa sesini duymuştum, ilk defa onu görüyordum. İçimdeki kocaman özlemim dışarıya kusacak gibiydi az kalmıştı.
Kafamı öne eğdim ve tekrar yukarı kaldırdım. Acaba hayal mi görüyordum? Bana gülümsedi ''Uzun zaman oldu Jisung. Nasılsın?'' elimdeki şarabı içtim ve gözlerinin içine baktım ''Çok uzun zaman oldu. İyiyim sen nasılsın Minho?''. Kendimi bir adım geriye çektim ve ona daha ciddi bakmaya başladım. ''İyiyim teşekkür ederim. Bir şeyler içebilir miyiz?'' o kadar derin o kadar güzel bakıyordu ki bana içim gitmişti. '
'Elbette ama biraz beklemen gerekecek, ortalığı toparlamam lazım.'' biraz çevresine baktı ve başını salladı. ''Tamam sana yardım edeceğim.'' Ben de onu onayladıktan sonra ortalığı toparladık.
Bir saatin sonunda ortalığı toplamıştık ve kalanları çalışanlar yapacaktı zaten. Üstümü düzeltip galerinin önüne doğru yürüdüm, Minho arkamdan geliyordu. Kapıya çıkınca bir sigara yaktım ve bir tane de Minho'ya uzattım. ''Teşekkür ederim, nereye gidelim?'' Sigarasını yakması için çakmağımı uzattım o sırada eli elime değdi ve aklım gitti, nefesim kesildi.
Ona dokunmak onu öpmek ve her şeyi bir anda yaşamak istedim, sanki ben topraktım o da benim çiçeğim. İhtiyacım vardı ona. ''bildiğim bir kafe var istersen oraya gidebiliriz'' dedim ona bakarak. Bu sırada Minho sadece sigarayı elinde tutup beni izliyordu, içmiyordu sigarayı dalıp gitmişti sanki. En sonunda elimi gözünün önünde salladım ve kendine o zaman geldi. ''Ah pardon Jisung'' elindeki sigarayı kül tablasına söndürdü ve üstüne giydiği muhteşem ötesi beyaz gömleğini düzeltti ve bana bakmaya başladı tekrardan. ''Hadi gidelim istersen'' dedim ve sırt çantamı iyice omzuma yerleştirip önünden yürümeye başladım.
Çok heyecanlıydım esasında, sadece belli etmemek için büyük efor sarf ediyordum, edecektim. Kolay değildi yaşadıklarım, onu başkasıyla resmen sevişirken gördüğüm için çok kalbim kırılmıştı, aslında başkasına göre bu çocukça olabilir hatta bunu komik bile bulabilirler ama kalbime onu aldığım andan beri ona dokunmaya bile kıyamayan ben, onu başkasıyla görünce çıldırdım haklı olarak. Dolu sokaklardan yan yana yürürken sessiz kaldık, ne benim konuşacak gücüm vardı ne de onun sanırım.
Bahsettiğim küçük kafe tam karşımızdaydı. ''İşte bahsettiğim yer burası, içeri geçelim mi yoksa bahçe de oturabiliriz?'' etrafına bakındı önce ''Bahçe de oturalım bugün, hava çok güzel.'' onu onaylayıp bahçe de duran siyah demir sandalyeye yöneldim. Garson menüyü getirince bir heyecan kaplamıştı içimi. Şimdi anımsıyordum her şeyi, Minho ile beraber olduğum gerçeği yüzüme öyle bir vurmuştu ki. Üstümdeki bol kareli gömleğimi çıkarıp sandalyeme koydum ve üstümdeki siyah düz tişörtümü düzelttim. Bugün biraz düzgün giyinmiştim, sergim için tabii.
Minho menüye bakındı ve hemen masaya bırakıp bana bakıp içten bir şekilde gülümsedi. İçimden bir ürperti geçmişti o an. Garson yanaştı ve Minho konuşmaya başladı. '' İki tane latte alabilir miyiz?'' garson kız hemen siparişi alıp yanımızdan ayrılmıştı. Masa da tam ortamızda bir mum ve tepemizde kocaman ağaç ve ağaca asılmış lambalar vardı. Minho bana ben ona bakarken en sonunda konuşmaya ben başladım.
''Neden kalbimi kırdın Minho?''
⸝⸝⸝⸝
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eyes / Minsung TAMAMLANDI
Fanfiction''Minho, sence Modigliani neden sevdiği kadının resimlerinde gözlerini çizmemiştir?'' Biraz düşünceli gibiydi, siyah kabanının cebine ellerini koydu ve sonra tekrar çıkarıp çenesine koyup düşünür gibi yaptı ve bana dönüp parlak gülümsemesini verdi...