⸝⸝⸝⸝
Bu soruyu sormasaydım büyük pişmanlık duyabilirdim. Tam anlamıyla salaklık olurdu diye düşündüm içimden, nereye kadar kaçacaktım ondan? Ömrüm boyunca mı? Şaka gibi ama bir şeyden ne kadar kaçarsan o kadar peşinden gelir o şey. Saçını düzeltti önce sonra boğazını temizledi ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Tamam bu sırada ona ne kadar güvenmesem de, ne kadar öfke dolu olsam da onu seviyordum ve bu hareketi kalbimi paramparça etmişti. Biraz bakıştıktan sonra tekrar konuşmaya başladım, artık susmamam gerekirdi değil mi?
''Minho, beni çok kırdın. Bunu içimde tutmak istemiyorum, evet senden kaçtım, senin yüzüne bakmaktan bile tiksindim ama bu yaptığın karşısında başka ne yapabilirdim bilmiyorum. Belki yeni tanıştığımız için büyük bir hevesle her şeyi bir anda yaşamak istedim. Senin özel hayatını bilmiyordum ve hayatında biri olduğunu da bilmiyordum. Bilseydim böyle olmazdı. Şimdi bana her şeyi açıkça anlatacak mısın yoksa kahvemizi içip kalkalım mı?''
Gözümü gözlerine diktim ve fark ettim ki gözleri doluydu. O kadar çok duygu karmaşası görüyordum ki, tıpkı bütün renk paletindeki renkleri gözlerine taşımıştı. Evet başından sonuna kadar dinlemeye hazırdım, belki bahanelerini belki de gerçek nedenini.. Peki affedebilecek miyim? Kafam iyice karışmıştı.
Boğazını tekrar temizledi ve elini masaya koydu, kırmızı beyaz kareli masa örtüsünü parmaklarının arasına alıp oynamaya başladı. Şimdi tam anlamıyla çocuk gibiydi karşımda. O büyük adam küçülmüştü. Bu görünüme hafifçe gülümsemekle yetindim. Ve uzun zamandır arzuladığım sesini bana bağışladı.
''Jisung.. Biliyorum çok hata işledim seni üzdüm seni kırdım ve bil ki senden daha çok acı çektim. Seni kırdığım için her gün Tanrı'ya yakardım. Sadece senden bir şey istiyorum tabii kabul edersen.. Yarın seni kendi evime davet etmek istiyorum. O zaman sana güzel bir yemek yapacağım ve güzelce her şeyi anlatacağım. Lütfen kabul et bu isteğimi olur mu?''
O sırada garson gelip kahvelerimizi masaya koydu ve gitti. Kahvemden bir yudum alıp ona baktım. Hala kahvesinden içmemişti ve dolu gözlerle benden bir cevap bekliyordu. Çok çaresiz görünüyordu şimdi. Küçük bir çocuk gibiydi ve elleri titriyordu artık. Yutkundum ve düşündüm, ne kaybederdim ki? Onu seviyordum, ona aşıktım. Ona deliler gibi aşıktım. Ona baktıkça içim acıyordu ve eğer onu dinlemezsem bu şekilde mutsuzluğuma devam etmeliydim.
''Tamam. Öyle yapalım, sadece Minho, bana yemek yapacaksan tavuğu tercih ederim. Çıtır tavuk ve bira. Olur mu?'' Bir anda kafasını kaldırıp heyecanla bana baktı ve ''İnanmıyorum! Gelecek misin? Yüce İsa! Tamam ne istersen yapacağım yeter ki gel.. '' Şimdi gülüyordu işte. O muhteşem gülümsemesini bana bağışlamıştı yine. Uzun zamandır görmediğim gülümsemeyi görünce heyecanlanmıştım ve istemsiz ben de ona gülümsedim uzun bir süre.
Kahvelerimiz bitince kalktık ve yürümeye başladık. Hava oldukça güzeldi ve bir sürü insan sokaklarda bir o yana bir bu yana koşuyordu. Şenlik havası vardı anlayacağınız. Birden yürürken ayağım takıldı ve istemsiz Minho'ya tutundum. ''Ah iyi misin Jisung? İyi misin? Bi- bir yerine bir şey mi oldu? Sung iyi misin hıh?!'' Aceleyle sıraladığı cümleler yüzünden bir kahkaha patlattım ve ona baktım. ''İyiyim şapşal sadece ayakkabımın bağcıkları açıldı endişelenme..''.
Yüzü bembeyaz olmuştu ve kolumdan tutuyordu hala beni. ''ah.. anladım. Sana bir şey olacak diye çok korktum Jisung..'' Gülümsedim ve tam o anda önümde eğildi ve bağcıkları bağlamaya başladı. Etrafıma baktım sersemlemiştim çünkü ilk defa biri bana böyle bir şey yapıyordu. Heyecandan ellerim terlemişti ve gözlerimi ona çevirip konuşmaya başladım. ''Şey.. gerek yoktu aslında. Ben halledebilirdim.'' Güzelce bağladı ve tekrar ayağa kalktı.
''Senin için bunu yapmam benim kendi isteğim. Sana bir şey olursa burası çok yanar Jisung.'' Elimi tuttu ve kalbine götürdü. ''Duyuyor musun? Kalp atışımı? Eğer sana bir şey olursa orası durur.'' İşte şimdi bayılmam gereken zamandayız değil mi? Böyle konuşma be adam. Senin kollarına çekiliyorum her defasında yapma..
Bir anda kendime gelip elimi çektim ve yürümeye başladım. O da gülerek arkamdan geldi ve omuz omuza yürümeye devam ettik. Evime geldiğimizde bahçe kapısının önünde her zamanki sigara içtiğimiz yerde durduk ve birbirimize bakmaya başladık. ''Yarın geleceksin değil mi? Lütfen gel.'' Gülümsedim.
''Geleceğim. Ama şimdi uyumalıyım, çok uzun bir gün oldu benim için anlayış göstereceğini umut ediyorum.'' Aslında böyle bir cümle kurmak istemiyordum, gitmesini istemiyordum ama o kadar kalbim ağzımdaydı ki kusacaktım neredeyse heyecandan. Kışın yaşadığım bütün heyecan geri gelmişti, yaşıyor hissediyordum şimdi kendimi. ''Elbette, uyu ve dinlen. Yarın istediğin saatte gel bana. Seni bekleyeceğim..'' Elini yüzüme doğru getirdi ve alnıma düşen saçımı kulağımın arkasına götürdü güzelce. Gülümsedi ve yüzüme doğru yaklaşmaya başladı. Aman Tanrım ne oluyor? Tanrım ölüyor muyum? Öldüm mü? Yaklaştı ve tam olarak burnumun ucunu hafifçe öptü. Gözleri kapalıydı ve gülümsüyordu.
Uzaklaştı ve gözlerini açtı ''Yanakların kırmızı olunca çok sevimli oluyorsun. Teşekkür ederim artık yaşıyorum. Şimdilik iyi geceler Jisung.'' Benden uzaklaştı ve yürümeye başladı karanlığa doğru. Eve doğru yürüdüm ve kapıyı açtım ellerim titriyordu ve burnumun ucu tamamen uyuşmuştu. Ne oluyordu bana Tanrım?. Kapımı kapattım ve hemen üstümü değiştirip yatağıma attım kendimi. Acaba yarın nasıl olacaktı? Bana ne anlatacaktı. Merakım içinde ve beni öptüğü anı düşünürken uyuyakaldım.
⸝⸝⸝⸝
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eyes / Minsung TAMAMLANDI
Fanfiction''Minho, sence Modigliani neden sevdiği kadının resimlerinde gözlerini çizmemiştir?'' Biraz düşünceli gibiydi, siyah kabanının cebine ellerini koydu ve sonra tekrar çıkarıp çenesine koyup düşünür gibi yaptı ve bana dönüp parlak gülümsemesini verdi...