― ÖLÜMÜN KUMAŞINDAN YAŞAM DİKMEK ―
yazar: cain07
Uzun binaların çevrelediği şehir çıkan siyah dumanlardan dolayı oldukça boğucu olmayı başarıyordu. Neredeyse gözle görülmeyecek kadar hızlı giden arabalar insanoğlunun nasıl hıza tutkun olduğunu göstermekteydi. Caddelerde ilerleyen kalabalık birbirine selam vermek şöyle dursun duraksamıyordu bile. Kimse bu keşmekeşte ara sokaktaki birkaç kişiyi fark edemezdi.
Gökdelenlerin arasında oldukça mide bulandırıcı görünen ufak bir toplanma alanı vardı. İkinci el veya çöpten çıkarılmış eşyaların oluşturduğu alanda birkaç evsizin yaşadığı anlaşılıyordu.
Yanan ateşin başında ellerini ısıtmaya çalışan ikili sohbet ediyorlardı. Uzun boylu olan yerde duran teneke yığınına ayağıyla vurdu. "İşe yarar mı bu?"
"Sanmıyorum."diye mırıldandı daha kısa olanı. "Hurda olmuş artık."
Uzun boylu olanı gözlerini ileriye dikti. Yirmilerinin başlarında görünüyordu. Siyah saçları kir tutmuş, yüzü is içindeydi. Yamuk burnu birkaç kere kırıldığının habercisiydi. Yine de bakımla iyi bir dış görünüşe sahip olabilirdi. "Ana caddeyi görüyor musun?" dedi çocuk. "Orada istemeyeceğimiz kadar şu hurdalardan var. Ve işe yarayacakları kesin."
Ellerini ısıtan diğer adam -genç çocuğa göre oldukça yaşlıydı- "Onlardan birini alırsan başın çok büyük derde girer."dedi." Yapay zekaların hepsi devletin bünyesinde kayıtlı."
Burnu yamuk olan ofladı. Ana caddeye arkasını dönüp ara sokağa baktı. Birkaç kişi köşeye kıvrılmış kartonların üstünde uyuyordu. Köşede, gölgelerin arasındaki biri ot çekiyordu. Ufak bir kız da çöpü karıştırmaya dalmıştı. Kirli siyah saçlarından ellerini geçirdi. "Hurda hiç mi para etmez?" dedi bir umutla. "Belki karaborsa da...'
"Peh."diye bir ses çıkardı yaşlı olan. "Şu yapay zeka demeye bin şahit gereken hurdayı karaborsaya götürürsen bir daha girememek üzere kovulursun."
"İyi."dedi genç adam. "Artık birazcık elimize para geçirmenin yollarını sen ararsın."
Yaşlı adamın gözleri kararsa da bu, gencin umurunda olmadı. Ellerini ceplerine koyarak ateşin başından ayrıldı. Kartonların üzerine uyumuş insanları geçti. Biraz yürümeye ihtiyacı vardı.
Bir süre yürüdükten sonra gözlerini göğe çevirdi. Koyu mavi hareleri ortaya çıktı. Kafasından onlarca düşünce geçiyordu ama en belirgin olanı onu ısıtacak bir yuvaya sahip olmak istemesiydi.
Sokaklarda kalmaktan bıkmış, usanmıştı. En azından bir yuva fazla görülmemeliydi ona. Yavaşça duvarın dibine çöktü. Çöp ve başka tuhaf kokular burnuna doluşurken yüzünü buruşturdu. Fazlasıyla uykusu vardı. Gözleri yavaş yavaş kapanırken başını yerdeki kartonun üstüne koydu. Neredeyse doğduğundan beri pek rahat yerlerde uyumadığı için oldukça alışkındı bu duruma. O yüzden başının üzerindeki gök kubbeye bakarken uykuya daldı.
. . .
Işık... Fazlaca ışık, gözlerini açmasını önlüyordu. Hayır, güneş ışığı değildi bu. Sanki yapay bir ışık...
Elini gözüne siper etmek istedi ama bunu yapamadı. Bir daha denedi. Ama sanki... Sanki elleri bağlanmıştı.
"Uyanıyor." dedi kafasındaki biri.
Daha kalın bir ses "Sakinleştirici iğne vur." diye mırıldandı. "Şu an uyanması en son istediğimiz şey."
Kalp atışları hızlanırken nerede olduğunu çözememenin korkusuyla gözlerini açtı. Sadece beyaz ışık onu daha da korkuttu. Işığa alışamadığından gözleri yaşarırken hareket etmeye çalıştı.
Ama kısa sürede boynuna ufak bir acı yayıldı. El ve ayak bilekleri gevşerken gözleri tekrardan kapandı. İğneyi vuran doktor "Kaç yaşındaydı?"dedi sakince.
"Taramalarda beden yaşı yirmi üç görünüyor."dedi kel olan. "Ama kimliği olmadığı için emin değiliz tabii ki."
"Bunun kimliği olmadığına eminsin değil mi? Geçen seferkini de sen bulmuştum ama öldükten sonra bir ailenin üç yıldır kayıp kızı olduğu ortaya çıktı."
Kel olan ofladı. "Eminim. Yüzünü arayıcıya tarattım. Hiç kayıtlara geçmemiş. Büyük ihtimal bir fahişenin çocuğudur ve küçüklükten itibaren sokaklardadır. Böyle biri yok. Rahat olabiliriz."
Elinde hâlâ şırınga olan adam önlüğünü düzeltti. Göbeği fazlaca şişkin olduğu için önlüğün düğmeleri kopacak gibiydi. "Önemli bir hastalığı yok ve oldukça sağlıklı. "
"Şaşırtıcı bir şekilde."
"Deneylere dayanacak mı dersin?"
"Bilemedim."dedi kel adam. "Profesör çok ileri gidiyor. Birinin o deneylere dayanabileceğini sanmıyorum."
Önlüğünün düğmelerini çözüp onları patlatmaktan kurtarınca sedyedeki, onun için hâlâ çocuk sayılabilecek olana baktı. Üzerinde ameliyat önlüğü vardı ve oldukça solgun görünüyordu. Profesör bu deneylere neredeyse tüm ömrünü adamıştı. Amacı insan ömrünü uzatıp hastalıklara dirençli bir nesil yetiştirmekti. Bunun için yapay ve daha güçlü organlar yapabilmeyi hedefliyordu. Eh, bu yolda da oldukça ilerlemişti. "Sence Profesör amacına ulaştığında bize de pay çıkar mı?"
"Profesör tüm bu yaptıklarıyla dünyaya kendini tanıtır. Milyarder olur ve bize de yanında çalıştığımızdan dolayı birkaç kuruş bir şey verirler."
"Bu kadar karamsar olmasan mı?"
Kel adam tam ağzını bir şey demek için açmıştı ki otomatik kapılardan ses geldiğinde arkasını döndü. Hayli yaşlıca olan Profesör içeriye girdi. Ağzının ucunda duran kürdanı çöpe attı. Steril ortama girmeden önce ellerini yıkayıp beyaz eldivenleri geçirdi. "Deneğin adı?" diye mırıldandı monoton sesiyle.
"Denek kırk altı efendim."dedi kel olan adam. Elindeki dosyalara baktı. "Yirmi üç yaşında ve tarayıcıdan geçti. Sadece kalbinde ufak bir üfürük var. Onun dışında temiz." Ve kalan gerekli prosedürleri söyledi.
Profesör kaşlarını çattı. Bu kadar yaşlı olmasına rağmen dimdik durması şaşırtıcıydı. "Üfürük mü?"dedi. "Bana bunu önceden söyleseydin tedavi edebilirdik."
"Efendim önemli olmadığını düşündüm-"
"Her neyse."dedi Profesör elini sallayarak. "Denek kırk altı hazır mı?"
"Evet profesör. Tamamen hazır."
Profesör ameliyat için her şeye hazır olduktan sonra derin bir nefes aldı. Elindeki neşter ile işe girişti.
Neredeyse altı saat sonra Profesör eldivenlerini çöpe attı. Oldukça yorulmuş, göz altları çökmüştü. Yaşlı bedeni uzun operasyonları kaldırmakta zorlanıyordu artık. Yanı başındaki ses "Ölüm saati 12.24 Profesör." dedi duygusuz bir ses tonuyla.
Derin bir nefes verdi Profesör. O kadar yaklaşmıştı ki aradığı şeye deneğin zamansız ölümü içine oturmuştu. Sedyedeki çocuk tamamen kana bulanmış ve mide bulandırcı görünüyordu. Sanki her bir parçası etrafa saçılmıştı. "Denek kırk altıyı kimsesizler mezarlığına gömülmesi için birilerine verirsiniz. Yarın başka birisini istiyorum."
Profesör odadan çıkarken amacına o kadar odaklanmıştı ki adını bile bilmediği denek kırk altı, umurunda değildi. Şimdi evine gidecek, dinlenip vicdan azabı bile çekmeden rahat bir uyku çekecekti. Ve yarın denek kırk yedi için hazır olacaktı.