I did this

1.8K 212 50
                                    

Minho'nun ağzından

"İnanabiliyor musun? Ben, ben yani Han Jisung'a anonim olarak yazdım. Bunu yaptım."

"Minho, anladım sen Jisung'a yazdın. Bunu kaçıncıya söylediğinin farkında mısın?"

"Changbin, susar mısın lütfen? Şu an daha önemli bir şey var."

"Ne yapıyorsan yap. Ben gidiyorum."

"Changbin-ah gitmesene zaten hasta oldum."

"Ben mi dedim sana yağmur yağarken dışarı da dur diye."

"Senin gibi arkadaşım olmaz olsun."

"Çok geç, oldu bile." deyip göz kırpmıştı.

"Neyse acıdım sana, gitmeyeceğim ama sadece bu akşamlık kalacağım seninle bunu bil." kabul ettiğini duyunca sevinç çığlıkları atmaya başlamıştım.

"Teşekkür ederim."

"Tamam, sorun değil. Bu arada biri bana anonim olarak mesaj attı. Ne yapmalıyım?"

"Cevap ver. Konuşmaya devam et bence."

"Etmeli miyim, emin misin?"

"Hayır ama neden olmasın"

"Sana güvenmiyorum ama peki."

"Bana güvendiğini bil- ne, ne demek bana güvenmiyorsun. Çok şerefsizsin."

"Teşekkür ederim, her zaman." dedikten sonra yanımdaki yastağı Changbin'e fırlatmıştım.
Tam isabet, kafasına gelmişti.

"Seni lanet şey. Ne diye kafama yastık atarsın."

"Neden atmayayım,sonuçta kafanın içi boş." deyip bir kahkaha patlatmıştım. Changbin ise bana sinirli bakışlar atıyordu. Kafama gelen yastıkla kahkaham son bulmuştu.

"Bunu başlatan sendin Lee Minho."

Birkaç dakika sonra her yer darmadağın olmuştu ve yastıkların içindeki tüyler etrafa saçılmıştı. Bu tüylerin yastıkların içinde olması gerekiyordu ama.

Çalan zil sesini duyduğumuzda birbirimize bakmıştık. Changbin çabuk davranıp kapıyı açmaya gitmişti.

Bir anda beliren Chan Hyung ve Min joon Hyung'ı beklemiyordum. İkisinin arkasında kalan Changbin başını yere eğmiş bir vaziyette duruyordu.

"3. Dünya savaşını siz yaptınız sanırım. Ne bu hal?" diyerek etraftı göstermişti.

"Minho yaptı."

"Changbin yaptı."

"Hayır ilk Minho başlattı."

"Hayır ilk Changbin başlattı." tekrar aynı anda konuştuğumuzda birbirimize bakıp kahkaha atmıştık. Min joon ve Chan Hyung bize bakmış ardından:

"Kalkın şurayı toplayalım." demişti Min joon.

"Ama Hyung ben has-" diyemeden hapşırmıştım.

"Hasta olmuşsun." diyerek sözümü Chan Hyung devam ettirdi.

"Sen odana çık biraz uzan ben sana bir şeyler yapıp getiririm." demişti Min joon.
Son kez eğlenmekten zarar gelmezdi. Yanımda duran yastığı alıp ayağa kalktım. Gözüme ilişen Changbin ile yüzüme çarpık bir gülümseme yerleştirdim.

Kafasını hedef alıp yastığı attım. Tam isabet kafasına gelmişti. Ama bir dakika Chan Hyung neden bana sinirli gözlerle bakıyordu. Olamaz, Changbin yerine Chan Hyung'ın kafasına mı atmıştım?

"Lee Minho, seni lanet olası şeytan." deyip yan tarafında gördüğü yastığı almıştı. Ben de merdivenleri çıkmaya çalışıyordum ama kafama yastık gelmeseydi daha iyi olabilirdi.

"Tam isabet, seni tebrik ediyorum Chan Hyung."

"Hyung, ben ne yaptım sana."

Sanırım Chan hyung Changbin'e de bir tane yastık fırlatmıştı.

"Nefes alıyorsun ve konuşabiliyorsun. Yeterli sebepler bence."

"Chan hyung sen mükemmelsin." diyip koşarak yukarı kata kaçtım. Arkamdan Chan hyung'ın kıkırtılarını da duymuştum ama.

Hasta olduğumdan olsa gerek çabuk yorulmuştum ve uyku bastırmıştı. Yatağın üzerini yoklamış ve etrafa bakınmıştım ama telefonumu bulamamıştım.

"Tanrım, neden bu kadar unutkanım." diye söylenerek aşağıya indim.

Daha birkaç basamak inmişken aşağıdan bir ses gelmişti. Ve umarım düşündüğüm şey değildir. Aceleyle aşağı indim ve etrafa bakındım.

Tam o sırada Changbin ile göz göze gelmiştim. Bana, sanki annesinin en sevdiği vazoyu kırmış küçük bir çocuk gibi bakıyordu.

"Bana sakın o kar küresini kırdığını söyleme." Changbin hemen ellerini hayır anlamında sallamaya baslamıştı.

"Hayır, hayır onu kırmadım. Senin için o kar küresinin ne kadar değerli olduğunu biliyorum." derin bir nefes alıp sözlerine devam etti.

"Sadece... Sadece şu biraz fazla miktar para ödeyip aldığın vazo var ya. İşte onu düşürdüm." bana tedirgince bakıyordu. Yanına gidip omzuna bir yumruk savurmuştum.

"Aptal. Biraz daha dikkat etsene. Neyse ki kar küresine bir şey olmamış, vazo o kadar da önemli değildi."

"Minho, sen ciddi misin? Şu an senin bana kızman lazımdı." bir şey demedim ve sadece gözlerimi devirdim.

Masanın üzerindeki telefonum gözüme iliştiğinde hızlı hareket edip telefonu almış ve odama dönmüştüm.

Kendimi yatağa bırakıp gelen bildirimlere bakıyordum. Aman tanrım, bana cevap vermiş.

Parmaklarımı klavye de gezdirmiş ve yazdığım mesajı yollamıştım.

Belki on dakika ya da beş dakika mesajlaşmıştık. Bu benim için fazlaydı bile. Onunla konuşabilmek, gerçekten güzel bir histi.

Kapının açılmasıyla gözlerimi kapıya çevirmiştim. Min joon elindeki çorbayı gösterip gülümsemişti.

Min joon ile sık sık konuşmazdık. Ama iyi bir abiydi benim için.

Çorbayı içip ona gülümsemiştim. Kapıyı kapatmadan bana ufak bir tebessüm etmiş ve çıkmıştı.
Dediğim gibi pek konuşmazdık.

Kendimi tekrar yatağa bırakmıştım. Bazı şeyleri düşünmemeye karar vermiştim. Zaten şu an düşünme yetimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Hasta olmak zordu. Ama bu yaptığımdan pişman değildim. Hasta olmak umrumda bile değildi aslında.

"Düşünmeyi bırak ve uyu artık Lee Minho." diye söyleyip kapıyı açtı Changbin.

"Medyum olduğunu biliyordum." diye dalga geçtim ben de.

"Sus, dalga geçme ve uyu."

Oflayıp 'tamam' deyip yatağın içine girmiştim. Ardından o da gitmişti zaten. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Hasta olduğumdan olsa gerek hemen uykuya dalmıştım.

______________

*778
Boş bir bölüm oldu ama bir de Minho'dan anlatmak istediğin için böyle bir şeyler yazayım dedim. Umarım güzel olmuştur.
20.01.2020
3 episode

Şuraya brinxhun'u etiketliyorum.

rainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin