Jisung-ah:
Minho-ahBana sarılan çocuk:
EfendimJisung-ah:
Sana az önce yaşadığım bir şeyi anlatacağımBana sarılan çocuk:
AnlatJisung-ah:
Az-
Bir dakika,
NE?
AMAN TANRIM
SEN
BANA
CEVAP
VERDİNBana sarılan çocuk:
Evet, Jisung
Sana cevap verdim.Jisung-ah:
Aman tanrım.Bana sarılan çocuk:
Arkana bakJisung-ah:
Ne?Bana sarılan çocuk:
Arkana bak!Şaşkın gözlerle telefon ekranına bakıyordum.
Şaşkınlığımı üzerimden atıp, oturduğum salıncaktan kalktım ve arkama döndüm.
Aman tanrım, Lee Minho tam karşımda duruyordu. Ve bana gülümsüyordu. Onu gülüşünden öpebilir miyim?
Yavaş adımlarla yanıma gelmişti.
Aramızda çok az bir mesafe vardı.
Yüzündeki gülüşü solmuştu. Gözümün içine bakarak konuşmaya başlamıştı.
"Özür dilerim. Biliyorum seni üzdüm. Yazdığın her şeyi okudum. Seni bıraktığım için gerçekten özür dilerim. Bu aptal-" sözünü tamamlayamadan dudaklarına yapışmıştım.
Minho'nun şaşırdığına eminim. Ben de aniden gelen bir his ile yapmıştım bunu.
Şaşkınlığını üzerinden atmış olsa gerek bana karşılık vermeye başlamıştı.
Ellerini belime koymuş, sanki daha çok birbirimize yaklaşabilirmişiz gibi beni kendine daha çok çekmişti.
Ben de ellerimi boynuna sarmıştım.
Minho sonunda benden ayrılmış ve sarılmıştı. Ben de kafamı boyun girintisine koyup kokusunu içine çekmiştim.
Biraz da o pozisyon da kalmıştık.
Minho benden ayrılmış ve yüzümü incelemeye başlamıştı. Ardından gülümsemişti. Kesinlikle onu gülüşünden öpeceğim.
Dediğimi yapmıştım. Hızlıca dudaklarına bir öpücük kondurmuştum.
"Bu ne içindi." gülerek sormuştu.
"Seni gülüşünden öpmek istediğim içindi." fazla cesurcaydı sanırım bu.
Tek kaşını kaldırmış ve bana bakıyordu.
Gülmüştüm bu haline.
Aklıma gelen saçma bir soru ile konuşmuştum.
"Şimdi biz neyiz?" fazla klişeydi ama merak...
Bana 'ciddi misin' der gibi bakıyordu bu sefer.
"Arkadaş mı olmamızı istersin?"
"Hayır, tabii ki." diyerek karşı çıkmıştım.
"Sevgili?" diye kısık sesle sormuştum.
"Seni küçük sincap."
"O zaman sevgili oluyoruz. Ayrıca sincaba benzediğimi düşünmüyorum."
Karşı çıkmıştı.
"Kesinlikle küçük bir sincapsın."
Minho, bedenlerimizi ayırmış ve parmaklarımızı iç içe geçirmişti. Ardından yavaş adımlarla yürümeye başlamıştık.
Yürürken yan tarafta bahçe de bulunan kırmızı güller ve onların yanında duran siyah güller dikkatimi çekmişti.
Minho da nereye baktığımı fark etmiş olacak ki bahçenin önüne doğru adımladı. Tabii ben de onun peşinden gidiyordum.
Bahçenin önüne geldiğimiz de kırmızı gülleri es geçip siyah güllerin birini kopardı ve bana uzattı.
Tekrar yürümeye başlamıştık. Elimde ki siyah güle bakıyordum. Neden siyah gülü kopardı ki?
Merakıma yenik düşmüş ve Minho'ya sormuştum.
"Neden siyah gülü kopardın?"
"Bunu ben söylemeyeceğim. Kendin bul."
"Benimle uğraşmayı seviyorsun sanırım."
"Hayır, ben seni seviyorum." utanmıştım. Ve daha fazla bir şey sormadan kafamı yere eğip yürümeye başlamıştım.
Sonunda eve gelmiştik. Anahtarımı almadan çıktığım için zile basmıştım.
Kapıyı açana baktığım da Jeongin'i görmüştüm. Jeongin bize gülen gözlerle bakıyordu.
Sanırım içindeki shipper uyanmıştı. Tanrı bizi korusun.
Jeongin bize bakmış, sonra da salona gitmişti. Biz de içeri girmiştik.
Herkes buradaydı. Kimse bize bakmamıştı. Sanki bunu olacağını biliyorlarmış gibi.
"Hey" diye seslenmiştim. Hepsi bize dönmüşlerdi.
Changbin "Ne oldu?"
Felix "Evet, gördük birliktesiniz. Daha fazla gözümüze sokmayın. Olan var olmayan var sonuçta." ardında Changbin'e bakmıştı. Aralarında bir şey olmuştu sanırım.
Seungmin "Sen boşver onları. Yine bir şey olmuş." ardından gelip bana sarılmıştı.
"Sanırım gece seanslarımız sona erdi. Ne dersin?" diye sormuştum.
"Kesinlikle" diyerek bana cevap vermişti.
Ardında hepsi gelip bize sarılmıştı.
Artık birlikteydik. Ve ayrılmayacaktık.
____________________
*514
Umarım güzel olmuştur.
27.01.2020
10 episode

ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain
FanfictionOnunla yağmur da ıslanmak kadar güzel bir şey yoktu [romantizm.] ikibinyirmi ocak