Teyzem evden gidiyor.
Luke'u arıyorum.
Yeni uyanmış.
"Bana gelmek ister misin?"
"İsterim," diyor sesi canlanırken.
O gelmeden odamı topluyorum.
Ne giyeceğimi bilmiyorum, bu yüzden her zamanki gibi giyiniyorum.
Kalbim daha o gelmeden hızlanıyor.
Ortalığı toplarken annemin fotoğrafını buluyorum.
Gözlerim doluyor.
Birlikte ne kadar farklıyız.
Sanırım mutluydum.
Bilincimi kaybediyorum.
Etraf bulanıklaşıyor.
Farkındalığım düşüyor ve her yer titriyor.
Kontrolümü kaybedip koltuğa düşüyorum.
Kapı çalana kadar kıpırdamıyorum.
Birden ayağı kalkıp kapıya koşuyorum.
Luke her zamanki gibi yakışıklı.
Uzun bacaklarını gösteren bir şort giymiş.
Sürekli bordo giydiğim için artık o da giyiyor.
İçim bir tuhaf oluyor.
İçeri gelmesini söylüyorum.
Kapıyı kapatınca yüzümü avuçluyor.
"Sen iyi misin?" diye soruyor sesi kalınlaşırken.
"Annemle olan fotoğrafımı buldum."
Alnımı öpüyor.
Birlikte odama gidiyoruz.
Yatağıma oturuyor.
Masadaki kitapların altından dergiyi çekip alıyor.
Çekici gözükmek ve erkekleri etkilemek ile ilgili bir dergi.
Bana bakıp gülümsüyor.
Kan yüzüme hücum ediyor.
Bunun utanmak olduğunu düşünüyorum.
Ona bakamıyorum.
"Gel buraya," diyor beni kolumdan tutup çekerken.
Belime sarılıyor.
Fotoğraftaki gibi hissediyorum.
Hatırlayamadığım o duyguyu yeniden keşfediyorum.
Güven.
"Bugün toplantıya gitmeyelim," diyorum yanına otururken.
"Burada kal, olur mu?"
Mavi gözleri parlıyor.
Beyaz yüzündeki yeni çıkan sakalları inceliyorum.
Yüzüne düşen sarı saçlarını geri atıyor.
O çok güzel, dergideki çocuklar gibi.
Onu ölene kadar izleyeceğimi fark ediyorum.
Uzun bacaklarını etrafıma doluyor.
"Kalacak mısın?" diyorum gözlerinin içine bakarken.
Güzelliği karşısında büyüleniyorum.
Tam şu an ölmek istiyorum, kollarının arasında ve bir şeyler hissederken.
"Kalacağım," diyor uzanıp beni öperken.
Kendimi onun yanında buluyorum.
Sarmaş dolaş yatıyoruz.
Arkada güzel müzikler açık.
Gözlerimi kapatıyorum.
Kendimi güvende hissediyorum.
Tam şu an dünyanın sonu gelse bile kıpırdamazdım.
Luke'un ailem olduğunu hissediyorum.
Uzun kolları bana sarılıyken onun her şeyim olduğunu hissediyorum.
Kalbim yeniden eskisi gibi atmaya başlıyor.
"Baban... hâlâ hayatta mı?"
Doğrulup çenemi göğsüne koyuyorum.
Birbirimize bakıyoruz.
Karşısında küçük bir kız gibi davranıyorum.
"Bilmiyorum," diyorum sessizce.
"Hapse girdiğinden beri onu görmüyorum."
Saçlarımı okşuyor.
Parmaklarının verdiği his ile tüm vücudum titriyor.
Anlam veremediğim bir şey hissediyorum.
Öyle ki bu his beni delirtiyor, Luke'un bana durmaksızın dokunmasını istiyorum.
Bütün bedenimde uzun parmaklarının gezinmesini istiyorum.
Tüm vücudumu öpmesini istiyorum.
Sonsuza kadar temas etmek istiyorum.
"Senin annen iyi mi?" diye soruyorum yanına yatarken.
Göğsünü sırtıma bastırıyor.
Popom göbeğine değiyor ama sonra aşağı kayıyor.
"Evet, iyi gayet, hayatına devam ediyor."
Boynumu öpüyor.
Bir ateş vücudumu kaplıyor.
Nefesim seyrekleşiyor.
Bedenimi ondan ayırıp tavana bakmaya başlıyorum.
"Seks yapmak nasıl bir his?"
Sorum karşısında gülüyor.
Ona bakıyorum.
Alt dudağı dişlerinin arasında.
Beyaz dişleri parlıyor.
Uzanıp yanağımı öpüyor.
"Seks yapmak mı istiyorsun?"
"Bir gün, evet."
Yaklaşıyor.
Burunlarımız sürtüyor.
Titriyorum.
Ağzım açık kalıyor.
Pornolardaki gibi hissediyorum sanırım.
Azgın.
"Uykum geldi," diyor başını boynuma sokarken.
Kollarımı ona doluyorum.
Tek bir bedene dönüşüyoruz.
Kalbim hızını kesmiyor.
Başının üstünü öpüyorum.
"Seni seviyorum."
Sözleri karşısında nefes alamıyorum.
Etraf bulanıklaşıyor.
Sarı saçları hariç hiçbir şey göremiyorum.
Bilincim kapanıyor, farkındalığım yok oluyor.
Sakinleşmeye çalışıyorum.
"Beni sevdiğini söylemen için elimden geleni yapacağım."
Gözlerimi kapatıyorum.
Hiçbir şey söyleyemiyorum.
Yine de söyleyemediğim o şeyi hissediyorum.
YOU ARE READING
awareness # luke robert hemmings
Fanfictiontüm silüetler arasında onu çok canlı görüyorum