Medya; Mor ve Ötesi • Bir Derdim Var
Okula her zamankinden temkinli ve her ne kadar itiraf etmek istemiyor olsam da korkarak gidiyordum. Buna sebep olan piç kurusunu bulup boğazlamak istesem de ondan biraz tırsmıyor da değildim. Bu yüzden bugün onun gözüne fazla gözükmemeye çalışıcaktım. Ne kadar aynı sınıflarda olsak da tenefüslerde çoğunlukla dışarıda olmayı ve zil çaldığında en geç sınıfa girmeyi planlıyordum.
Tabii bu evdeki hesabım sınıfa girince hemen yerle bir olmuştu çünkü Dolunay'ı benim yanımdaki sürekli boş olan sıramda görünce, anlık olarak ayaklarım yere sabitlendi. Bir an gitmek ve gitmemek arasında kısa bir süre düşündüm.
Ondan neden korkuyordum ki? Sonuçta o da benim gibi birisiydi. Hiçbir şey yapamazdı bana. Yani, en azından Efe'ye yaptığı gibi yapmazdı.
"Öyle put gibi dikilicek misin?"
Yere sabitlediğim bakışlarımı kaldırıp buz mavisi gözlerin odağına çevirdiğimde, içimdeki korkuyu bir kenara bırakarak omuzlarımı dikleştirdim.
Derin bir nefes çekerek ciğerlerime sınıfın tozlu havasını soluduğumda, aniden gelen bir öksürük hissiyatıyla öksürmeye başladım. Hayat bana götünü açıp gülse de bu orospu çocuklarının akıllarına hiç mi cam açmak gelmezdi?
Gözlerim istemsiz yaşarırken hâlâ öksürmeye devam ediyordum. O an pek kimseyi görmüyordum fakat sırtımda hissettiğim el ile başımda dikilen cüsseli kişiyi tahmin edebilmem sadece saniyelerimi almıştı.
"Cam açın lan mal mal bakacağınıza!" diyerek başımda gürleyen çocuğu pek fazla takacak halim kalmamıştı çünkü hâlâ nefesim kesilene kadar öksürüyordum. Bir yerden sonra kesildi de.
Kolumda olan çantayı kapıp ilk fermuarını açtı ve içinden çıkardığı mavi renkli tüpü ağzıma dayadı. Üstüne baskı uygulayarak ağzımın içine ilaçla karışık havayı yolladı.
"Düzgün çek şunu içine." ben öksürmekten gözlerim yaşarmış, bilincim yavaşlamışken yine de bir şekilde ağzıma yolladığı havayı çekerek beni kendime getirmişti. Şimdi öksürüklerim kesilmişti ama boğazım tahriş olmuştu ve karıncalanıyordu. Belimden ve kolumdan tutarak yönlendirdiğinde sesimi çıkartamadım. Çünkü denize düşen yılana sarılır deyimini tam şu an canlı kanlı yaşıyordum.
Cam kenarına doğru ilerlettiğini gördüğümde hızlı adımlarla yürüdüm. Sadece biraz temiz havaya ihtiyacım vardı o kadar. Kafamı dışarıya devekuşu gibi sokarak nefes almaya başladığımda Dolunay arkamda homurdanıyordu. Ne dediğini anlayamasamda pek takmamıştım.
Nihayet tam anlamıyla kendime gelmişken camdan kafamı çektim ve Dolunay'a doğru döndüm.
"İyi misin şimdi?" diyerek meraklı bakışlarla bana bakıyordu. Şimdi de ilgiyle mi yaklaşmayı planlıyordu bana?
"İyiyim, sağ ol." dedim sırama doğru adımlarken. Dolunay'da peşimden geliyordu.
"Sevindim, bir dahakine havayı benim sana vermemi ister misin?" diye kulağıma fısıldadığında ters ters ona baktım. Şimdi ne dersem diyeyim bir şey fark etmeyecekti.
Sırama otururken, Dolunay da yanıma yerleşti ve daha ilk ders zili çalmamışken inek öğrenciler gibi zilin çalmasını beklemeye başladık. Gerçi bu dediklerim kendim için geçerliydi, Dolunay'ın ne yapmaya çalıştığını hâlâ anlamıyordum ve anlamak da istemiyordum.
Çantamdan çıkardığım test kitabımı açıp dünkü kaldığım 12. sorudan devam etmeye başladım. Üzerimde hissettiğim bir çift göze rağmen soruya zor da olsa odaklanabilmiştim.
"Yine inek olduğunu kanıtladın, tebrikler."
Hiçbir şekilde cevap vermeden soruyla ilgilenmeye devam ettim fakat elimdeki kalemin çekilmesiyle bu yarım kaldı.
"Sorular bekleyebilir. Benim canım sıkılıyor, biraz konuşalım." dedi ve elinde tuttuğu kalemimi kendi sırasının üstüne koydu.
"Konuşucak bir şey mi vardı? Dün söylediklerini de unutmadım hâlâ merak etme. Tekrar yaşlı insanlar gibi nasihat vermene gerek yok."
Bunu söylediğimde ağzının içinde kısa bir gülüş attı ama bu komik olduğu için değildi. Kesinlikle değildi.
Ellerini sıranın üstüne koyarak biraz daha bana yaklaştı ve kulağıma doğru eğildi.
"Emin ol dün söylediklerimi unutacağını sanmam. Çünkü hepsi kelimesi kelimesine doğruydu, bunu sende iyi biliyorsun Savaş. Ve bu söylediklerim aklından çıkmadığına göre beni düşünüyorsun demektir. Acaba benden hoşlanıyor olabilir misin?"
Kafamı iki yana salladım. Şu an heyecanlandığımı kabul ediyordum fakat bu bilinçli bir şekilde olmuyordu. Dolunay'dan filan hoşlanamazdım ben. Erkektim ve o da erkekti.
"S-senden hoşlanmıyorum. Bunu aklından çıkar." dedim sıramda biraz geriye kayarak.
Attığı yüksek sesli kahkaha ile sınıfta birkaç göz bize döndü. Ama o umursamayarak gülmeye devam etti ve birden susup ciddileştiğinde kolumdan tutup neredeyse sıramdan düşmek üzereyken kendine çekti.
"Şimdilik bunu rafa kaldıralım, zamanı gelince tekrar düşünürsün." dedi göz kırpıp sırasında geriye yaslanarak.
Durumu düzeltmek için ağzımda bir şeyler gevelemeye çalıştım fakat kem küm etmekten başka bir şey dediğim anlaşılmıyordu.
"Tamam tamam, daha fazla kendini yorma, zamanla hoşlanırsın." dediğinde sıramdan hızla ayağa kalktım ve işaret parmağımı ona doğrulttum.
"Ben. Senden. Hoşlanmıyorum!" diyerek üstüne basa basa bağırdım.
Sınıftaki gözler bir anda bana dönünce utanarak yerime sindim. Ben neden böyle bağırmıştım ki?Dolunay, benim aksime gayet tepkisizdi. "Tamam hoşlanmıyorsun, çöz testini." diyerek elindeki kalemi kitabımın üstüne bıraktı. Sinirle çantamı ve sıranın üstünde duran test kitabımı alarak Dolunay'ın arka sıralardan oturduğu masaya oturdum.
Bir gün içinde yeteri kadar onunla yakın temasta bulunmuştum ve kendimi daha fazla kaptırmamak için ondan durabildiğim kadar uzakta durucaktım. Ben, bir erkekten, özellikle de Dolunay'dan hoşlanamazdım ve bunu benim kafama sokan o aptal kişiden de uzak durmalıydım. Derslerime ve test kitabıma odaklanmalıydım.
-----
ŞİMDİ OKUDUĞUN
buz mavisi • texting | gay
Teen Fiction[tamamlandı] • "O, buz mavisi gözlerinin beni ne kadar azdırdığını görmek ister misin?" • 250720 🌈