andrea'dan sonra 3/3

1.6K 142 15
                                    

Şevval'den

Kaçırdığım çok yağmur oldu. Islanamadığım, hapishanenin demirli pencereleri arasından yağmur damlarının toprakta bıraktığı kokuyu dinlediğim zamanlarda çok olmuştu. Ama şu an stajıma başladığım moda evinin camından yağan yağmura bakarken sevdiğim adamın gelmesini bekliyordum. Bu düşünce bile insanı huzura erdirirken yaşamanın nasıl olduğunu kelimelere tanımlayamam.


O kadar zor olmuştu ki İtalyanca öğrenebilmem. Dil öğrenme konusunda ailenin yüz karasıydım, diyebilirim. Özgür abiyle ablam fazla mesai yapıp bana ekstradan dersler vermiş öğretmeye çalışmışlardı. Açıkçası hâlâ tam öğrenebildim düşünmüyordum ama Andrea güzel konuştuğumu söylüyordu. Onun öyle demesi yeterliydi.

Lise zamanında gittiğim kurslar çizimlerimi iyileştirmişti. Yani gökten aniden bir yetenek inmemişti bana. Ayrıca hapishanedeyken çizim konusunda kendi kendime ilerlediğimi düşünüyordum. Çizim derken; kıyafet çizimlerinden bahsediyorum. İnsan yüzü çizme konusunda çok da başarılı sayılmazdım, ama Andrea'yı çizdiğimde çok güzel olmuştu. Gerçi Andrea'nın her hali güzel de neyse.

Geçen sene evlendik.

Mimarlık fakültesini tamamen bırakmış, herhangi bir umudum kalmamıştı orada. Babam her ne kadar itiraz etse de istemediğimi söylemiştim. Üniversiteye moda tasarım bölümünden devam etmek istiyordum ve bunun için elimde büyük imkanlar vardı. Bu imkanları değerlendirmeden önce Andrea'nın bana yapdığı evlilik teklifini kabul etmiştim. Sandığımdan daha büyük itirazlar almıştım çevremden. Sonuna kadar arkamda olan sadece Özgür abi ve ablamda. Babam çok itiraz etmişti, annem tekrar düşünmemi ve yanlış kararlar vermememi istemişti. Ama sonucunda buradaydım işte. Milano'da bir moda evinde.

Biri Türkiye'de diğeri İtalya'da olacak şekilde iki defa düğün kutlaması yapmıştık. İki aile de birbirlerini tanımıştı, her ne kadar kültürleri ve davranışları farklı olsa da. Yaşayacağımız yeri seçme konusuna gelince sorun yaşamamıştık. Çünkü ben zaten Sinop'ta kalmak istemiyordum. İtalya'da yaşamayı kabul etmem zor olmayacaktı, Andrea bana Milano'da yaşayabileceğimizi ve orada kurslarla başlayıp bir moda evinde çalışabileceğimi söylediğinde İtalya'yı tercih etmem kaçınılmaz olmuştu.

"Hangi manzara daha güzel karar veremedim." Belime dolanan elleri hissetmemle önüme tutulan çiçek buketini görmem aynı anda oldu. Yüzüme yayılan gülümseme bakışlarımı yağan yağmurdan çekip sağ tarafıma dönmeme sebep oldu. Odada kimsenin olmadığını fark ettiğimde mor çiçeklerden oluşan buketi elime aldım. "Çok güzel bunlar ya..." dedim ilgiyle bakarak. Her ne kadar yetiştirmekle uğraşamasam da böyle güzel çiçekleri vazolara yerleştirmek çok hoşuma gidiyordu. "Canım bana da böyle güzel baksan? Çiçekler yürüyerek gelmedi ya buraya, bana da gülümseyebilirsin."

Kıskançlığına tatlı bir tebessümle karşılık verip topuklu ayakkabılarımın sayesinde aynı boyda olmamızın verdiği avantajla uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Kendini çiçeklerimle kıyaslayamayacak kadar özelsin Andrea." Tek bir cümle yetmişti kalbini fethetmeme. Bu şekilde devam edersem buradan ayrılamayacağımızı bildiğim için birkaç adım geri gittim. "Yeni iş yerime, yeni çiçekler. Harika!" dedim kenardaki masanın üzerinde boş duran vazoya yönelerek. Bu sırada içeri giren Martina'yı fark ettim. Böylece Türkçe olan konuşmalarımız İtalyanca'ya dönmek zorunda kaldı. "Çiçekler çok güzelmiş." dedi elimdeki buketi gördüğünde.

Vazonun içine su doldurup çiçekleri yerleştirmem ve Martina'ya Andrea'yı tanıtmam birkaç dakikamı aldı sadece. "Sen çık Şevval. Hatta arabanız yoksa bekleyin ben bırakayım sizi, yağmur şiddetlenecek gibi duruyor." Bu sabahki konuşmamızdan evlerimizin yakın olduğunu öğrenmiştik. "Arabayı almadım Şevval." dedi Andrea bana. Nedense hiç üzülemedim ve "Metroya kadar koşarız o zaman?" diye bir teklif sundum. Seve seve kabul etti. Martina'yı geri çevirerek çantamı aldım ve bugün tanıştığımız birkaç kişiye veda ederek binadan ayrıldım.

BEN SENİN // TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin