... Ne derler bilirsiniz insan düşe kalka yollardan geçerek geliyor bir yerlere diye .. En tepedekiler başarılarını anlatırken hep bu şekilde derler.. Biz düşe kalka geldik buralara diye ..
Yıl 2010 .. Aylardan eylül liselerin başlamasına sayılı günler kalmış .. Tercihler koşuşturmaca derken berbat bir tatil geçirmiş olan öğrenciler birde gidecekleri yeni okulun stresiyle karşı karşıyadırlar. Kahramanımız Ada'da elbette okulun ilk günü okul yolunu ailesiyle tutmuştu.. Okulu evinden otobüs ile kırk beş dakikalık bir yolculuğa tekabül eden ve ona gününün doksan dakikasına borçlu olacak olan okuluna doğru heyecanla ilerliyordu...
Ortaokul yılları masumiyeti ve feminenliğinin aslında gittiği bu lisede bir şeytana dönüşmesine vesile olacağını nerden bilebilirdi ki ...
Ailesiyle okul rampasını tırmanırken bir kıza rastladılar , konuştular , tanıştılar derken aileninde ısrarıyla hemen arkadaş olundu oracıkta(aslında o zamanda bilselerdi ki zorla arkadaş yaptıkları kızın aslında tam bir :)).. Neyse velhasıl üzerine birde kızla aynı sınıfta olduğunu öğrendi kahramanımız tabiki denize düşen yılana sarılırdı , sıra arkadaşıda olundu .. Okul Istanbulun en ücra köşelerinde bir yerdeydi .. Hatta neredeyse Çatalcadaydı bile denilebilirdi .. Okula doğru otobüsle giderken tam tersi istikamet de Istanbul yol levhalarını görmek dahi mümkündü .. Eylül ayı olmasına karşın okul aşırı soğuktu ancak ve kaloriferler de yanmıyordu. Kahramanımızın sıra arkadaşı Seda, kendinden çok emin yetiştirilmiş ancak bir o kadar da ukala üzerinde ki saflığını daha ortaokul yıllarında atmış , marjinal bir ailede yetişmiş bir kızdı. Hatta o yaşta ki bir kıza göre feleğin çemberinden bile geçmişti diyebiliriz.
İlk ders başlamış , ikinci ders derken .. Öğle arasına girilmişti kahramanımız üzerindeki ürkekliği atamamıştı , yanındaki Seda'nın birde hayıflanmaları vardı.. Arkadaşlarını özlediğinden yakınıp duruyordu.. Ya Ada ? O da özlüyor muydu arkadaşlarını ? ... Hayır o her zaman bu tarz konularda çok katıydı sanki özlem duygusu ondan alınmış gibiydi .. Zaten özlemesi de bizzat babası tarafından yasaklanmıştı. Daha liseye başlarken babası sıkı sıkı tembih etmişti bundan sonra ortaokul arkadaşlarıyla görüşmek yok .. Görüşmeyeceksin ..!!! Nedeni çok açıktı onun için onlar anadolu lisesine yerleşememişlerdi ve babama göre ben çoktan ayrı bir statüye yerleşmiştim...
Ortaokul yıllarını evinin dibindeki okula gidip gelerek geçiren Adayı önünde dört yıl sürecek olan servis yolculuğu bekliyordu. Ailesi ilk günden onu servise vermişti .. Neyse ki okulun en zorlu olan ilk günü sona ermiş ve herkes evlerine dağılmıştı .. Ada da bahçedeki servisini arayıp içerisine yerleşti .. İçerisi tıklım tıklımdı , Ada da kendisini bir köşeye iliştirdi ve ineceği yer ile ilgili servis şöförüyle görüştü.. Arkadan üst dönem olanlardan Çömler diye bir şeyler duymuştu bile .. Çöm , çömez .. Tabi lise bir olunca insanların nedendir bilinmez sizi ezme , büyüklüklerini size fark ettirme egoları daha bir kabarıyor.. Neyse servise son bir çocuğun binmesiyle servis hareket etti ..
Servisin içinde birbirlerini tanıyanlar , birbirleriyle şakalaşıyor ,gülüyor.. Biz diğerleri ise yeniler sessizce uzun yolculuğun bitip bir an önce kendimizi eve atmak istiyorduk. Yolculuğu yarılamıştık ki servisin üst sınıflarından direktifler gelmeye başladı .. En arka koltuk bizim , yenilerden kimse oturmayacak.. Yenilerden kimse de bu durumu zaten takmamıştı, en arka en ön ne fark ederdi ki neticede koltuk koltuktu.
Tam iki saat süren servis maceramdan sonra adeta leşim çıkmıştı. Servis şöförü çok tecrübesizdi ve bizi evlere dağıtması tamı tamına iki buçuk saat sürmüştü. Annesi Ada geldiğin de soru yağmuruna başlamıştı bile .. Niye bu kadar uzun sürdü .. Ne kadar geç geldiniz.. Yarın kaçta gidiceksin .. Okulun ilk günü nasıldı?... Seda ile aynı sınıfta mısınız?... Belli başlı olanları cevaplayıp odasına kaçtı ki soruların arkasının kesilmeyeceğinden adı gibi emindi malum aynı fasıl bir de baba ile gerçekleştirilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Moment To Remember ...
Non-FictionHayatın kendisiydi yaşanılanlar .. Ne biraz azdılar ne de biraz fazla... Kim bilebilirdi ki hayatın bu kadar pisliği ve güzelliği bir arada tutabileceğini ... Ölüm ve Yaşam arasındaki kısa çizgi ... Neydi bizi yaşamaya iten inatla ... Anılar ... Za...