Yatakta zevkli bir sevişmenin ardından yan yana uzanıyorduk. Barış ne kadar zevk alsa da sadece bununla bırakmıyordu. Bir kadını nasıl tatmin edeceğini çok iyi biliyordu geçmiş davranışlarından dolayı. Bunu ne zaman hatırlasam üzülüyordum ama sonuçta şu an benimdi. Gerisi pek de önemli değil.
Dirseğimin üzerinde doğrulup Barış'a döndüm. Biraz yüzünü inceledim. Tanrı sahiden yaratmıştı. Yani anca bu kadar olabilirdi.
-Ne oldu güzelim?
-Bebeğin cinsiyeti neymiş?
-Erkek. Efsun'un bir oğlu olacak.
-Senin oğlun değil mi sanki?
-Alesya, lütfen.
Yine sinirlenip sırtımı döndüm ve gözlerimi kapattım. Usulca belime sarılıp kulağıma fısıldadı.
-Sevgilim, Efsun'un yerini alacağı falan yok. Bir hata yaptık, sonucuna katlanıyoruz. Ayrıca çocuk benden mi değil mi bilmiyoruz bile. Lütfen böyle yapma.
O sırada gözümden bir damla yaş süzüldü. Hissetmiş gibi kendine çevirdi beni. Kaşları çatıldı. Dişlerini birbirine bastırdı.
-Alesya bir daha ağlarsan canını çok pis yakarım. Duydun mu beni? Çok ciddiyim bu konuda. Hemde o kadar pis yakarım ki benden soğur, gördüğün yerde kaçacak delik ararsın.
Gözlerimi kapatıp göğsüne sığındım. Başıma sarılıp bastırdı beni iyice. Ten kokusu bile güzeldi bu adamın.
Sabah gözlerimi araladığımda Barış yanımda yoktu. Doğruldum yatakta, etrafı inceledim. Sabahlığımı giyip aşağı indim. Ama Barış aşağıda da yoktu. Kaşlarım çatıldı.
-Nerede ya bu adam?
Bahçeye baktığımda orada da yoktu. Koşarak telefonuma sarılıp Barış'ın ismine dokundum kayıtlardan. Üçüncü çalışta açtı.
-Alo? Barış, neredesin?
-Alesya çok özür dilerim sevgilim, uyandıramadım. Efsunun hastaneye gitmesi gerekti. Sabah onu...
-Ay güzelim benim yanımda. Ne merak ettin kocanı.
-Efsun!
-Ne var Barış? Bilsin kızcağız.
Sinirlerim gerildi. Komodin üzerindeki bardağı elimde sıkarak Efsun'un iğrenç sesini dinliyorum.
-Sevgilim ben geleceğim eve sen yap kahvaltını. Sakın aç kalma bak.
-Aç kalmaması gereken kişi benim. İki can taş...
Sıktığım bardak elimde parçalandı, tuzla buz oluşunu izledim sadece. Gözümden de bir damla yaş düştü.
-İki canlı falan değilsin. Kimden peydahladığın da belli değil. Milletin altına yatarak sürtüklük yapıp kocamın üzerine atıyorsun sadece. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmez. Çok büyük acılar çekeceksin Efsun.
Hışımla telefonu kapatıp kanayan elime baktım. Birden ağlamaya başladım. Acıdan ağlıyordum. Ama elimdekinden dolayı değil, Efsun'un iğrenç sözlerinden dolayı. Kalkıp cam kırıklarını topladım, elimi sarıp gözlerimi sildim. İştahım tamamen kapanmıştı. Hazırlandım. Ve çıktım evden. Biraz ilerideki taksi durağına yürüyüp adres verdim.
Mezarlığa girdiğimde kenarda duran su bidonlarından alıp ilerledim. Gördüğüm isim ile gözlerim doldu. "Belfü Ünal" Yüreğime bir şey oturdu sanki. Kötü hissettim her zamanki gibi. Yaklaşıp bidonu yete koyarak yanına oturdum. Elimi taşta gezdirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hastalık
Teen Fictioniki genç,zoraki bir evlilik,hasta bir damat... zevk, şehvet ve acı hastası bir insana aşık olmak mümkün müdür? kim bilir...