9

3.8K 384 323
                                    

"Sen kafayı mı yedin?! Nasıl uyuşturucu bağımlısı bir çocuk için babanın kasasından tam tamına 2.000.000 W çalabilirsin?!"

Rose'yi kendime çekip elimi ağzına götürdüm ve baskı yaptım.

"Aptal mısın? Bağırma."

Gözleri hâlâ kocamanken elimi çektim ve etrafta göz gezdirdim. "Ayrıca çalmadım. Ödünç aldım. Büyüyünce geri ödeyeceğim."

"Peki baban o kadar paranın yokluğunu hissettiği an ne yapacaksın?"

Bu sefer konuşan kişi Jisoo olmuştu. Sıkıntıyla elimi saçlarıma atıp dağıttım ve hafifçe başımı kaşıdım.

"Bilmiyorum. Onu henüz düşünmedim. Sadece Taehyung'un başının beladan kurtulması lazım."

"Çocuğun kendisi bela." dedi Lisa çantasını iki omzuna asarken. Sınıftaki matematik öğretmeni zilin çalmasına bir dakika kaldığı için hepimizi serbest bırakmıştı. Herkes hazırlanmış zili bekliyordu. Ben ise tüm gün arkadaşlarıma tek kelime etmemiş şimdi gideceğim için söyleme gereksiniminde bulunmuştum.

"Biz de geliyoruz." dedi birden Jisoo.

Ayağa kalkıp üçünün de karşısında durdum. "Hayatta olmaz! Sizi tehlikeye atamam. Bir şey olacaksa en azından bana olur."

Rose gözlerini kapatıp başını yukarı kaldırdı. "Tanrım günahım neydi de böylesine aptal bir arkadaş verdin bana?"

"Kalbimi kırıyorsun ama." dedim dudaklarımı büzerken. Rose, Jisoo ve Lisa kısaca bakışıp benim anlayamayacağım dilde kaş göz işaretleriyle anlaştıktan sonra bana döndüler.

"Geliyoruz." dediler aynı anda. Ne kadar dil döksem de vazgeçiremedim kararlarından. Bugün o yere gidip Taehyung'un borcunu ödeyecektim. Sonra Taehyung'un orayla bağı kalmayacaktı ve artık başı belaya girmeyecekti. Bu işin sonunda ise sanırım ben ailemden büyük bir azar işitecektim. Ve ceza...

Elveda kredi kartım...

Elveda haftasonu gezilerim...

Elveda okul çıkışı takip ettiğim yakışıklı çocuk...

Zil çalınca dördümüz de sınıftan çıktık. Okul bahçesine indiğim an gözlerim her tarafta onu aradı. Ancak göremiyordum. Daha çıkmamış mıydı? Yoksa çoktan gitmiş miydi? Onu kaçıramazdım. Oraya gitmediğinden emin olmam lazımdı.

"Siz görebiliyor musunuz?"

Rose yanıtladı beni. "Hayır."

Dördümüz de etrafa bakarken okul binasından çıkanları görmek için arkamı döndüm.

Siktir.

Tam olarak siktir.

Arkamı dönmemle dibimde biten bedeni görmem bir olmuştu. Tam ona çarpacağım sırada durdu. Aramızda sadece bir adım vardı. Yukardan esmer yüzü ve keskin gözleriyle bana bakarken nefesimi tuttum. Çantası yine tek omzundaydı. Eli pantolonunun cebinde ve uzun saçları arkadan topluydu. Çantasını tutan elinde gümüş ince yüzükler vardı. Parmakları uzun ve ince geliyordu. Resmen kusursuzdu.

Herkes için kusurlu olan bu çocuk benim için kusursuzdu.

Başını yana eğdi ve bana bakmaya devam etti. Onu gördüğümden beri tuttuğum nefesi gülerek dışarı verdim.

"Ah, şey... Özür dilerim. Bir anda önüme çıktığın için ben-"

Ve çekip gitti. Ben hâlâ konuşmaya devam ederken o beni dinlemeden sağıma doğru bir adım atıp yürümeye başladı. Önüme döndüm.

i don't want to live, taennie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin